Hafızamın pek iyi olduğunu söyleyemem. O yüzden çocukluğuma
dair pek bir şey kalmamıştır zihnimde. Ancak futbola meraklı her erkek gibi ben
de çocukken ilk formamı giydiğim anı unutamam. Fenerbahçeli babama ağlaya
sızlaya zorla aldırdığım bir Galatasaray formasıydı bu üstelik. Kıymeti büyüktü
yani. Hiç unutmuyorum; formanın üzerinde Vakıf Bank reklamı vardı. Uzun yıllar
geçti; Galatasaraylılığım baki kaldı, fakat o formanın (ve tabi diğer takım
formalarının) üzerindeki marka logosuna olan ilgim kat be kat arttı. İşte bu
yüzden hem biraz nostalji yapmak hem de ciddi ciddi markalarımızın kimlik
arayışına ışık tutmak amacıyla bu konuyu biraz incelemeye karar verdim.
Takımlarına aşkla bağlı olan ve formaları bu aşkın bayrağı
olarak gören taraftarlar, bu aşk bayrağının üzerinde aşklarına yabancı bir
sembol görmeyi hiç istemezler. Ancak kulüp başkanları bu gerçeği umursamadan
sürekli daha karlı forma reklamı anlaşmaları yapmak için markaların peşinden
koşar. Bilirler ki, o sponsorluktan gelen para olmasa transfer yapamaz,
transfer yapamazsa başarılı olamaz, başarılı olamazsa hem o üzülür hem de
taraftarlar. Taraftarlar da saydığım gerekçeleri bildiklerinden artık pek ses
etmez olmuşlardır bu duruma.
Kuşkusuz Avrupa kulüpleri bizimkilerden çok daha erken uyanmışlar bu karlı gelir kalemine. Birçok büyük Avrupa kulübü formasına reklamını aldığı marka ile uzun bir birliktelik yaşıyor. Formadaki markanın her yıl zırt pırt değişmesi şöyle dursun, 5-10 yıl aynı markanın logosunu göğsünde taşıyan kulüpler var. Bunun kulübe sağladığı tek getiri düzenli para akışıdır. Ancak markaya sağladığı fayda bu kadar basit değil. Marka, uzun yıllar logosunu taşıyan kulüple adeta kader birliği yapıyor, kulübün başarılarından, ruhundan, gücünden kendine pay çıkarıyor. Bir de kulübün kimliğiyle, markanın kimliği birbirine örtüşüyorsa daha ne olsun! Global futbol dünyasında artık formalara verdiğiniz reklam ile sadece kulübün ait olduğu ülke insanına değil, tüm Dünya insanlarına ulaşılıyor. Küçük bir yoklama yapalım. Sharp deyince aklımıza hangi kulüp gelir? Tabi ki Manchester United (üstelik kırmızı şeytanlar Sharp’tan vazgeçeli neredeyse 10 yıl oluyor.) Peki Opel deyince? “Dur bakayım, renkleri kırmızı siyah’tı, çubuklu forması vardı, hah buldum. Milan” dediğinizi duyar gibiyim. Arsenal-JVC, Liverpool-Carlsberg, Real Madrid-Teka, Inter-Pirelli diye uzar gider bu liste.
Türk kulüplerinin formasında uzun yıllar taşıdığı markaları
ne ölçüde hatırlıyoruz peki. Marshall-Galatasaray ikilisini hatırlamayan çıkmaz
diye düşünüyorum, ya da Beko-Beşiktaş ikilisini. Marshall, Galatasaray’ın en
başarılı döneminden kendine pay çıkararak markası için oldukça fayda sağladı. Mesela
80’li yıllarda Galatasaray formasında Pamukkale Turizm reklamı varmış. O zaman
için markaya ne kadar katkı sağladı bilinmez ama Pamukkale Turizm’in vizyoner
yönünü ortaya koyuyor bu. Bence hala en iyi şehirlerarası otobüs firması onlar.
Show TV, lansmanını Galatasaray’ın sarı forması üzerinden yapmıştı desek
yeridir. Ne güzel formaydı o!.. Arkasından Vakıfbank, Galatasaray ile
özdeşleşti uzun yıllar. Galatasaray’ın Vakıfbank’tan önce de pek çok banka
markası sponsoru olmuştu; Deniz Bank, Türk Bank, Bank Ekspress…
Emlak Bankası Fenerbahçe için biçilmiş kaftandı. Parasını
harcamayı seven Fenerbahçe taraftarına ulaşmak banka için akıllıcaydı. Bunu
düşünen tek banka Emlak Bankası değildi, Vakıf Bank da aynı hamleyi yapmıştı.
Bunlar dışında Fenerbahçe’nin Rifle, Proton 5X5, Telsim, Aria, Cola Turka
maceraları da olmuştu. Macera diyorum, çünkü gerçekten ne marka için ne de
kulüp için bu sponsorlukların hiçbir anlamı yoktu.
Beko, biraz hatır gönül sponsoruydu tabi Beşiktaş için.
Rahmi Koç’un Beşiktaş’a hediyesiydi. Beşiktaş’ın Cola Turka, Turkcell gibi
maceraları da oldu ama hiçbiri bir Beko değildi!
90’li yıllarda Trabzonspor’un Şota’lı, Ogün’lü, Hami’li, Tolunay’lı
kadrosu göğsünde Vestel logosunu taşıyordu. O dönem için doğru bir seçimdi. Ama
şimdi Vestel’i Trabzonspor kesmez tabi.
Büyük Avrupa kulüpleri Araştırma ve danışmanlık şirketi
Sport+Markt’ın verilerine göre İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya, Fransa ve
Hollanda liglerinin kulüpleri, bu sezon yapılan sponsorluk anlaşmalarından
toplam 522 milyon Euro gelir elde etti. Türk kulüplerindeki rakamlar da fena
sayılmaz. Galatasaray’ın formasına bu sene reklam yağdı. Göğsünde Türk Telekom
markasını taşıyan Galatasaray, bu sayede senede 5 milyon dolar kazanıyor.
Sırttaki Ülker markasının, Galatasaray’a getirisi yılda 1.5 milyon dolar. Avea,
her iki kol için Galatasaray’a yılda 2.5 milyon dolar ödüyor. Nikon’un şort
reklamı için Galatasaray’a ödediği para ise 600 bin dolar. Galatasaray tüm
bunlardan yılda 12.5 milyon dolar kazanıyor. Fenerbahçe ise bu işten en çok
para kazanan kulüp. Fenerbahçe, göğsündeki Türk Telekom reklamından yılda 8
milyon dolar kazanırken, sırttaki Ülker, koldaki Avea ile birlikte yılda 15
milyon dolar kazanıyor. Beşiktaş ise bu yıl göğsünde Toyota’yı taşıyor. Japon
otomobil devinin, siyah beyazlılara verdiği yıllık ücret ise 8 buçuk milyon
dolar. Peki bu markalar, doğru mu yapıyor? Mesela Türk Telekom’un yeri
Galatasaray ve Fenerbahçe forması mı? Toyota’nın yeri Beşiktaş forması mı? Ben
öyle olduğunu düşünmüyorum. Sınırları çok keskin olmasa da her kulübün ve
taraftarının kişiliği, değer yapısı, profili belli ölçüde farklılık gösteriyor.
Bu noktada söylemek istediğim her şeyi Türkiye’nin en iyi marka danışmanı Güven
Borça söylemiş ve harika bir Türk futbol markaları konumlandırma tablosu
yapmış. Sonunda da 4 büyük kulübümüz için ideal sponsorluk önerilerini
sıralamış. Üstat, Beşiktaş için Nokia’yı, Fenerbahçe için Turkcell’i,
Galatasaray için Beko’yu, Trabzonspor için ise Arko’yu önermiş. Altına imzamı
atıyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder