17 Kasım 2013 Pazar

Hürriyet Benim, Zaman Kardeşimin!


Türkiye’nin en büyük iki gazetesi Hürriyet ve Zaman bugünlerde büyük reklam kampanyalarıyla çeşitli mecralarda boy gösteriyor. Önce Zaman’ın “kardeşlik” temalı reklam filmi geldi ekranlara. Bahçelerindeki sarı bir çiçeği paylaşamayan komşuların kavgası üzerinden kardeşlik mesajı veren film aslında Zaman’ın yıllardır uyguladığı reklam stratejisinin tipik bir örneği. Alametifarika reklam ajansının yaratıcı fikirleri eşliğinde Zaman gazetesinin Hürriyet olma çabasını izliyoruz uzun süredir.

Zaman, 1 milyona yakın tirajıyla Türkiye’nin en çok okunan gazetesi. Ancak en çok satan gazetesi değil. En çok reklam alan gazetesi de değil. Çünkü Zaman’ın tirajının 20 bin kadarlık kısmını bayi satışı oluşturuyorken geri kalanı ise evlere, işyerlerine kurye ile dağıtılan gazetelerden oluşuyor. Dolayısıyla Zaman’ı sadece belli bir kesim okuyor. Oysa Zaman’ın amacı her kesimin çekinmeden okuduğu ana akım bir gazete olmak. “Zaman kardeşlik zamanı” temalı reklam kampanyasına da bu gözle bakmak lazım.

Kampanyanın en dikkat çekici mecrası outdoor. Bu hafta özellikle büyükşehirlerde billboardlar Zaman reklamlarıyla doluydu. Toplumdaki zıt karakterleri Zaman gazetesini okurken gösteren bu ilanlar gerçekten oldukça cesur. Örneğin bir ilanda, çevik kuvvet ile Gezi direnişçisi; diğerinde Alevi dedesi ile imam; ötekinde bir asker ile Kürt vatandaş; bir başkasında başı açık kız ile başı kapalı kız aynı gazeteyi (Zaman) okuyorlar.

Sizleri bilmem ama bana inandırıcı gelmiyor. Bazı liberallerin, demokratların, sağcıların bile pek içinden gelerek okumadığı Zaman’ı bir Alevi dedesinin, bir Gezi direnişçisinin okuduğunu söylemek apaçık bir ütopya. Ben de biliyorum Zaman’ın bir Akit, bir Yeni Şafak olmadığını. Kuşkusuz Zaman, onlardan çok daha demokrat bir gazete. Ancak yine de olmuyor, doku uyuşmuyor.

“Hürriyet benim” ise Türkiye’nin en popüler gazetesi olan Hürriyet’in son reklam kampanyasının teması. Aslında strateji Zaman’ınkiyle aynı. Hürriyet, her kesimin okuduğu bir gazete olmak hedefinde. Hürriyet, 28 Şubat sürecindeki Hürriyet değil artık. Özellikle Enis Berberoğlu yönetiminde birkaç yıldır tam bir merkez gazetesi konumuna gelmiş durumda. Bünyesinde Yılmaz Özdil ve Akif Beki gibi iki ayrı kutbu bulunduran bir gazeteyi her kesimin okuyabileceğini söylemek çok daha inandırıcı. Üstelik Hürriyet bunu “Hadi bakalım; siz kardeşsiniz. Öpüşün, barışın” şeklinde tepeden bakarak söylemiyor. Hürriyet; isminin verdiği anlam güzelliğini de kullanarak bireyselliğe, özgürlüğe, demokratlığa vurgu yapıyor. “Yazabilirim. Sorabilirim. Gönlümce konuşabilirim. İstersem susabilirim. Hürriyet benim. Sevebilirim. Seçebilirim. Aşkımdan ölebilirim. Ben kendim olabilirim. Hak benim. Hayat benim. Yol benim. Seçim benim. Başka dilde doğabilirim. Hayalime koşabilirim. Ben bir ağaç olabilirim. Hürriyet Benim.” Hepimizin haykırarak söylemek istediği cümleler bunlar.

Hürriyet; bir süre önce yıllardır çalıştığı Medina Turgul DDB ile yollarını ayırmış, TBWA İstanbul ile anlaşmıştı. TBWA İstanbul’un Hürriyet için yaptığı ilk büyük işten alnının akıyla çıktığını söylemek lazım. Tabi bunda mükemmel verilmiş olduğu anlaşılan brief’in de önemli payı var.

                                      









10 Kasım 2013 Pazar

Kıyamet Kopsa Değişmeyecek İçgörüler



Reklamcılıkta bazı içgörüler vardır ki, üzerinden on yıllar geçse değişmez. Nesiller değişir, teknoloji değişir, dünya değişir bahsini ettiğimiz içgörüler aynı kalır. Peki nedir bu değişmeyen iç görüler?.. Bir kere kullandığınız şampuan mutlaka hacimli, parlak ve havalı saçlar yaratacak ve bu şekilde karşı cinsi etkileyeceksiniz, kullandığınız diş macununun etkisini mümkünse bir dişçi onaylamalı. Bir deterjan markası, yapılacak testlerde diğerlerinden üstün çıkarsa onu kullanırsınız. Bir erkek tıraş olduktan sonra şöyle bir aynaya bakıp kendini beğenir bir bakış atar, arkadan yaklaşan kadın sarılıp onu öper. İstenmeyen tüyler yüzünden sosyalleşemeyen genç kız ağda/epilasyon markasını kullanınca birden popülerleşir, bacaklarından süzülen tül de bunu destekler. Kadınların özel günlerinde birbirlerine verdiği destek ped reklamlarının olmazsa olmaz içgörüsüdür.

Lezzetli yemekler yapmayı sağlayan her ürün, mutlaka mahallenin dedikoducu teyzeleri tarafından onaylanmalıdır. Duruma göre olaya kayınvalide de müdahil olabilir. Bu teyzeler ev sahibi kızımızı bozmak için büyük bir hevesle misafirliğe giderler. Lezzetsiz, tatsız tuzsuz olduklarına emin oldukları böreği/pilavı/keki suratlarını ekşiterek ağızlarına götürürler. Ancak o da ne, biri sırlarını açığa çıkarmıştır. Hanım kızımız artık en az onlar kadar lezzetli yemekler yapabilecektir. Teyzelerde bir yenilmişlik hissi baş gösterirken hanım kızımız özgüven patlaması yaşamaktadır. İşte bu özgüveni yarattığını iddia eden son marka olan Ülker Teremyağ, yeni gurme kaymaklı ürününün reklamında alışık olduğumuz bu hikayeyi kullanmış.

Hikayesi zaten belli olan bu tür reklamlarda yönetmen ve jingle çok daha önemlidir. Bunun için de işinin en iyileriyle çalışmak lazım. Öyle de yapılmış. Reklamın yönetmeni Umur Turagay iyi iş çıkarmış, oyunculuklar iyi, Jingle House dile dolanmaya müsait basit bir jingle yapmış.

Bazılarımızın klişe olarak adlandırdığı içgörüler belki de dünya durdukça değişmeyecek. Hiçbir marka/ajans böyle garanti içgörüler varken değişik fanteziler denemeyecek. Eleştireceğiz tamam ama bu reklamların iş yaptığını da kabul edeceğiz