tag:blogger.com,1999:blog-76588145290240215522024-03-04T22:08:44.477-08:00Fırat İnceFırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.comBlogger67125tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-60079755749151199002015-03-14T05:40:00.001-07:002015-03-14T05:40:50.441-07:00Marka Konseyi ToplandıArtık Marka Danışmanlarının da bir derneği var. Mesleğin en yetkin isimleri Güven Borça’nın başkanlığında bir araya geldi ve “artık ülkenin gündeminde markalaşmaya yer açın” mesajını vererek Marka Konseyi’ni kurdular.<br />
<br />Yönetim Kurulu ve üyeler ağırlıklı olarak marka danışmanlarından oluşuyor ancak dernekte marka yöneticilerine de yer var. Zaten derneğin resmi adı bu yüzden Marka Danışmanları ve Yöneticileri Derneği.<br /><br />Ülkemizin markalaşmaya dolayısıyla böyle bir oluşuma ne kadar ihtiyacı olduğu ortada. Ne genç nüfusumuzu değerlendirebiliyoruz ne de katma değer yaratacak bir üretim altyapımız var. İnovasyon, AR-GE, tasarım ve marka memleketimde çok da anlamlı bulunmayan kavramlar. Zaten öyle olmasaydı sadece Toyata’nın marka değeri, Türkiye’nin en büyük 100 markasından daha yüksek olmazdı.<br /><br />Marka Konseyi amacını, iş dünyasına ve kamu kuruluşlarına markalaşmada vizyon kazandırmak, yol göstermek ve cesaret vermek olarak ilan etti. Derneğin manifestosunda yer alan diğer hedefler ise şöyle:<br /><br />- Markalarımızın daha yüksek katma değer yaratması<br /><br />- Marka değerlerinin artması<br /><br />- Pazarlama ekosisteminin büyümesi<br /><br />- Markalaşmanın ülke ekonomisine katkısının somut verilerle kanıtlanması<br /><br />Derneğin kurucusu ve başkanı Markam Danışmanlık şirketinin de sahibi olan Güven Borça. Derneğin Yönetim Kurulu Üyeleri ise Muhterem İlgüner, Hakan Senbir, Cihan Kırımlı ve Serfinaz Altun.<br /><br />Bu değerli ve cesur girişimin diğer kurucuları ise şu isimlerden oluşuyor: Turgay Adıyaman, Temel Aksoy, Bora Alçı, Asude Alkaylı, Yunus Baran, İsmail Bayazıt, Ali Atıf Bir, Ali Gökçe Ertan, Bülent Fidan, Yelda İpekli, Şule Kutlay, Serhan Ok, Dilek Özman, Serdar Öztürk, Murat Şaylan, Barış Topkaya ve Nükhet Vardar.*<br /><br />Henüz yolun başlarında olan sektörün bir üyesi olarak Marka Konseyi’nin beni ne kadar heyecanlandırdığını anlatmama gerek yoktur sanırım. Derneğin ülkenin marka potansiyelini ateşlemesinin yanında bana kalırsa en önemli görevleri; nitelikli danışman yetişmesini sağlamak, marka danışmanlığının sınırlarını belirleyerek her önüne gelenin “ben marka danışmanıyım” demesinin önüne geçmek ve tabi ki mesleği çok saygın bir noktaya taşımak.<br /><br />Dernek henüz çok yeni. Markam’ın içinde bir ofisleri var. Derneğin jokeri Ozan Hacıbektaşoğlu tüm enerjisiyle, “joker” lakabına yakışır bir şekilde her işe koşturuyor. Lansman sonrası gelen ilk sinyaller oldukça olumlu. Belli ki bu girişim çok güzel sonuçlar doğuracak. <br /><br />Yolları açık, şansları bol olsun… <div>
<br /><div class="MsoNormal">
Dernekle ilgili daha fazla bilgi için:</div>
<div class="MsoNormal">
Web sitesi: <a href="http://www.markakonseyi.org/">http://www.markakonseyi.org</a></div>
<div class="MsoNormal">
Facebook: Marka Konseyi</div>
<div class="MsoNormal">
Twitter: MarkaKonseyi</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
*İsimler, soyadı sırasına göre yazılmıştır.</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZu3HnTwKvjMIICcP7xb03-u4uBT5Jmtq7tEZUlR55CTDfo3z4x2-MeI32DcJYvg-XKB0WAtEQMC0hD11-8105j7Fi8YVb4xR8pv0GDSsxg2wHejvoezuSIx2v5C1VCxDoMYkYgprSFKNZ/s1600/10403217_460595727422144_5980411518376198066_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZu3HnTwKvjMIICcP7xb03-u4uBT5Jmtq7tEZUlR55CTDfo3z4x2-MeI32DcJYvg-XKB0WAtEQMC0hD11-8105j7Fi8YVb4xR8pv0GDSsxg2wHejvoezuSIx2v5C1VCxDoMYkYgprSFKNZ/s1600/10403217_460595727422144_5980411518376198066_n.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-20205491735733898802015-02-07T06:07:00.002-08:002015-02-07T06:07:12.035-08:00Obez Marka: Torku!<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Patronum ve aynı zamanda hocam Güven Borça geçtiğimiz hafta şöyle bir tweet atmıştı: “Torku'nun sucuğu da çıkmış, Hulusi Derici’ye muz orta bu.” Hulusi Derci’nin yıllardır positioning (konumlandırma) teorisini her yerde, her işte nasıl ateşli bir şekilde savunduğunu bilen bilir. Kendisi tıpkı konumlandırma teorisinin yaratıcıları Al Ries ve Jack Through gibi yalnızca yaptığı işte, ürettiği üründe uzman olan markaların başarılı olabileceğine inanır. Teorinin pek çok örnekte geçerli olduğuna ben de inanırım. Odaklanmanın, dikkati dağıtmadan sadece belli bir alana odaklanmanın markaların kaliteden ve uzmanlıktan ödün vermelerinin önüne geçtiği gayet açık.</div>
<br />Her ne kadar konumlandırma teorisine genel olarak katılsam da Derici kadar katı değilim. Katı olmamamı sağlayan global örnek Samsung, yerel örnek ise Pınar. Samsung; televizyondan, bilgisayara, cep telefonundan klimaya, fotoğraf makinesinden beyaz eşyaya, seramikten iş makinelerine kadar bir çok alanda güçlü bir marka. Aynı şekilde Pınar da yoğurdundan sucuğuna, suyundan meyve suyuna kadar pek çok alanda faaliyetini başarıyla sürdürebiliyor. <br /><br />Başta Pınar’ın izinden gittiğini düşündüğüm Torku, onu da aşarak benim tabirimle obez bir marka haline geldi. Torku markası altında satılan ürünlere şöyle bir bakalım:<br /><br />-Süt<br /><br />-Yoğurt<br /><br />-Ayran<br /><br />-Peynir<br /><br />-Tereyağı<br /><br />-Sucuk <br /><br />-Sosis<br /><br />-Salam<br /><br />-Jambon<br /><br />-Bisküviler<br /><br />-Gofretler<br /><br />-Çikolatalar<br /><br />-Şeker<br /><br />-Yağ<br /><br />-Tahin<br /><br />Hızlarını alamıyorlar. Adeta her hafta yeni bir ürün lanse ediyorlar. Market raflarında her geçen gün daha fazla yer işgal ediyorlar. %100 doğal şeker pancarından elde edilen atıştırmalık ürünleri piyasaya gerçekten yeni bir soluk getirdi. Denediğim bir kaç bisküvi ve çikolatasının da fena olmadığını söylemeliyim. Ancak şimdiye kadar süt, yoğurt, sucuk gibi ürünlerine elim gitmedi. <br /><br />Markanın arkasında Anadolu Birlik Holding var. Belli ki maddi açıdan hiçbir kaygıları yok. Neredeyse sınırsız bir sermayeleri var. Özellikle muhafazakar tüketicinin ilgisine mazhar olduklarını görebiliyorum. Belirli bir tüketici kitlesinin ürün ne olursa olsun Torku adını gördükleri her ürünü alacaklarından emin olarak genişliyorlar olabilirler. Ancak böyle olsa bile ben bundan emin değilim. Bu kadarının biraz “şımarıklık” olduğunu düşünüyorum. Tüketiciden ilgi gören markaların ellerindekiyle yetinmeyip, dallanıp budaklanmasıdır şımarıklıktan kastım. <br /><br />Tek bir markanın bir çok farklı alanda başarılı olması dünyada bile çok istisna bir durumken Torku bu yolda nereye kadar gidecek merak ediyorum.<br /><br />Dip not: Muhafazakar tüketicinin Cola Turka ile uğradığı hayal kırıklığını Cola Torku giderebilir. Böyle bir projeleri var mı acaba?<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9s1jtevgQpq8gPhA7vP1PpRXiNQDrD7HBPnHN6xK6CwMmfeQbcgoWr8Ynsab5ghMeWcmJNXpOs_7pJIxnmYXy6MRhVsIcQ-S2V12cijUINBxjYYIBsYGmVtvTHvdFFjFN1_zA1K2bnK66/s1600/09_cool.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9s1jtevgQpq8gPhA7vP1PpRXiNQDrD7HBPnHN6xK6CwMmfeQbcgoWr8Ynsab5ghMeWcmJNXpOs_7pJIxnmYXy6MRhVsIcQ-S2V12cijUINBxjYYIBsYGmVtvTHvdFFjFN1_zA1K2bnK66/s1600/09_cool.jpg" height="100" width="320" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-1010333053984856252014-12-14T07:27:00.002-08:002014-12-14T07:27:52.265-08:00Türk Kahvesi Neden EzikBir kahve sever olarak, Türk kahvesine ve kahve kültürümüze yaptığımız ihanet beni üzüyor. Benim kahve severliğim Türk kahvesinden ileri gelmiyor. Bir filtre kahve her zaman daha makbuldür benim için. Ancak bu memleketin insanları için Türk kahvesi kültürün ayrılmaz bir parçası. Her şeyden önce kahve, Avrupa’ya, oradan da Amerika’ya bu topraklardan yayılmış bir içecek. Dolayısıyla dünya kahve piyasasında söz sahibi olamayışımız ancak beceriksizlikle açıklanabilir. <br />
<br />
Türk kahvesinin farkı pişirme yönteminden kaynaklanır. Farklı bir malzeme kullanılmaz, kahve çekirdekleri iyice dövülüp toz haline geldikten sonra telvesi içinde kalacak şekilde pişirilir. Tadındaki acılık da bundan kaynaklanmaktadır. Bir gastronomi dergisi olan Food in Life’da Cihangir’de açılan Kronotkop isimli gurme kahve merkezinin (kendilerini “speciality coffee” akımının temsilcisi olarak görüyorlar) kurucularıyla gerçekleştirilmiş röportajı okudum. 2013 Dünya cezve&ibrik şampiyonu olan Turgay Yıldızlı Kronotkop için çalışmaya başlamış. Kendisinin Türk kahvesine dair söyledikleri çok ilginç. Yıldızlı özetle şöyle diyor: Türkiye’de maalesef en kalitesiz kahveler Türk kahvesi yapımında kullanılıyor. Telveden kaynaklanan bir acılık olması normal ancak iyi kalite çekirdekler ve daha özenli pişirme teknikleriyle bu acılık minimuma indirilebilir. <br />
<br />
Kronotkop elbette çok niş bir hedef kitleye ulaşabilir. Benim derdim neden birinin çıkıp da “ben Türk kahvesi’nin en iyi formülünü bulacağım ve tüm dünyaya pazarlayacağım” diyememesi. Elin İtalyan’ı espresso’suyla bunu başarıyor. Şahsen iyi yapılmış bir Türk kahvesinin espresso kadar dünyada şansının olduğunu düşünüyorum. <br />
<br />
Kurukahveci Mehmet Efendi örneğin bu işe talip olacak potansiyele sahip. Ya da daha modern ve enerjik bir marka olması dolayısıyla Kahve Dünyası. Böyle bir hamleyi gerçekleştirmeden iki markanın da yurtdışındaki yatırımları tüm iyi niyetlerine rağmen istenen başarıya ulaşamayacaktır. <br />
<br />
Kahve Dünyası demişken, isimlerini taklit edeceğim diye artık saçmalama noktasına varan işletmelerin farkındalardır herhalde. Kahve Diyarı, Kahve Durağı, Kahve Rüyası, Kahve Ateşi, Kahve Vadisi, Kahve Bahçesi benim şu an aklıma gelenler. Eminim daha pek çok örneği vardır. İnsanı kahveden soğutuyorlar. Demem o ki, kahvemize sahip çıkalım. Onu mükemmelleştirip, dünyaya pazarlayalım. Sonra bir gün Starbucks’un New York 5.caddedeki şubesinin menüsünde “Greek coffee” görürsek dövünmeyelim!<br />
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKIca5FcsY2yZdTBLg2w1vcchxrYACEhVZEfO2dNX9NIhTODUwcUfc_QbplTd7kIQQEe5PMBvk18MH37HcUytIOKs2yCJUmu__nNJj8AsuXrE4OSpH6UNwLsFchLy-W7IspY8J3JfGO7Pz/s1600/kahve....png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKIca5FcsY2yZdTBLg2w1vcchxrYACEhVZEfO2dNX9NIhTODUwcUfc_QbplTd7kIQQEe5PMBvk18MH37HcUytIOKs2yCJUmu__nNJj8AsuXrE4OSpH6UNwLsFchLy-W7IspY8J3JfGO7Pz/s1600/kahve....png" /></a></div>
<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-25608426902013243952014-11-23T07:33:00.000-08:002014-11-23T07:33:44.346-08:00Sepette Rekabet Var<div class="MsoNormal">
Birkaç seferdir, sadece Migros’ta satılan ürünleri satın
almak için Migros’a gittiğimi fark ediyorum. Başka çarem yok çünkü. Bir kere
Migros’tan alıp beğendiğim bazı özel ürünleri başka bir markette bulmam mümkün
değil. El mahkum, gidiyorum Migros’a.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Migros’un bu yılın ortalarında başladığı “sadece Migros’ta”
kampanyasını çok beğeniyorum. Bir market zincirinin gelebileceği en üst
seviyeyi ifade etmesi açısından oldukça anlamlı. Düşünsenize, koca koca
markalar sadece sizin marketinizde satılacak ürünler üretiyor. Tabi sadece
Migros’ta satılan ürünler o markaların imajına da olumlu bir katkı sunuyor</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Uno Karadeniz tava ekmeği, Venexia dondurma, Brooklyn sakız,
Özsüt yoğurt, Frosch deterjan, M life, Touch Me ev aletleri, Heinz organik
ketçap, M selection, Wash, Viva temizlik kağıtları, Q-Max, Herseys, Doğadan
Büyülü Kutu çay çeşitleri, Lera Fresca dondurma, I am cilt bakım ürünleri,
Kokito ayakkabı terlik, Home Basics tekstil ürünleri, Buildex ev aletleri…
Kısaca 15</div>
00’den fazla ürün sadece Migros’ta satılıyor.<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aslında sadece BİM’de satılan discount ürünler sisteminin premium
versiyonu olarak görülebilir bu durum. Ancak aradaki fark BİM’in bir çok ürünü
private label ürettirmesi. Migros zaten güçlü olan markaların özel ürünlerini
bünyesinde topluyor. Üstelik bu ürünlerin pek çoğu muadillerinden yüksek fiyat
seviyesinde. Bu açıdan Migros markalı ucuz ürünlerden bir farkı var. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKu_R8XZ0Tl8qyukARqtf-poc7HBGkaLFVRZ6cS0avp4Q5KWnHLntPvFyMF-S9_jqxL9FZyxOF34t40x9OIf7vuJdmdfuj2K1nPBuBlW6_YONid-erSepzqQMR-rFk13ooWgSmcKz67LaV/s1600/sadece-migros-ta-diyerek-cift-haneli-3366322_694_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKu_R8XZ0Tl8qyukARqtf-poc7HBGkaLFVRZ6cS0avp4Q5KWnHLntPvFyMF-S9_jqxL9FZyxOF34t40x9OIf7vuJdmdfuj2K1nPBuBlW6_YONid-erSepzqQMR-rFk13ooWgSmcKz67LaV/s1600/sadece-migros-ta-diyerek-cift-haneli-3366322_694_o.jpg" height="285" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Migros, AB ses grubu için uzun yıllardır vazgeçilmez. CD
için ise bir prestij sembolü. Düşük gelir seviyesine sahip pek çok insan için
Migros’a gitmek ayrıcalıklı bir alışveriş deneyimi demek. Carrefour da Migros’un
bıraktığı az sayıdaki boşluğu doldurarak iyi işler yapıyor. TeknoSA’yı TeknoSA
yapan adam olan Mehmet Nane’nin Genel Müdürlüğü etkisini hissettiriyor. Büyüme
stratejilerine paralel olarak marketlerini fiziksel ebatlarına ve hedef
kitlesine göre Carrafour, Carrefour Süper, Carrefour Mini ve Carrefour Gurme olarak
segmente etmeleri de bana kalırsa doğru bir hamle.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kemikleşmiş bir hedef kitlesi olan bu iki devin karşısına
yakın zamanda BİM’in File marketleri çıkacak. Her ne kadar bu genişlemeyi tehlikeli
bir aç gözlülük olarak görsem de yeni muhafazakarları hedef alan bir strateji
güderlerse bir başarı şanslarının olabileceğine inanıyorum. </div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
Kısaca alışveriş sepetindeki rekabet kızışacak. Devler çarpışacak.
Bakalım kim kazanacak, kim kaybedecek… </div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-40080429900406613252014-07-06T04:44:00.005-07:002014-07-06T04:44:55.945-07:00Bir Türk Pazarlamacının Yunanistan İzlenimleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="text-align: center;">Geçtiğimiz günlerde bir gezi sebebiyle Atina’daydım. Atina’yı enine boyuna gezme ve Yunan kültürünü tanıma fırsatına sahip oldum. Deneyimli rehberimiz sayesinde ekstra bilgiler edindim. Sonuç olarak şu kanıya vardım; Yunanlılar kendi kültürünü çok iyi pazarlıyor.</span></div>
<br />Öncelikle biraz Atina’dan ve Yunanlılardan bahsetmek gerekir sanırım. Atina içinde bolca İzmir’i biraz Ankara’yı, bir miktar da İstanbul’u barındıran bir şehir. İnsanların sıcaklığı, Akdeniz kültürünün etkisi, deniz mahsülleri ağırlıklı yemekleri ve Pire limanı ile İzmir’e benzeyen Atina, kent merkezindeki gri ve sıkıcı binalarıyla biraz Ankara’yı anımsatıyor.<br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3FT4KwceXQuTX6kJ3s8e4SjcogdP_K22E_Sx5wf_j5A5e8clrLxPLVnOtjpfLaBG4X9Kg2khBOUXa_-5ExzRWmjCzBTYNHlH3HsSQmL8y-RGfq-mcb2dyOpzrkKT80zmEKtotZMjmY4UY/s1600/20140625_143643.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3FT4KwceXQuTX6kJ3s8e4SjcogdP_K22E_Sx5wf_j5A5e8clrLxPLVnOtjpfLaBG4X9Kg2khBOUXa_-5ExzRWmjCzBTYNHlH3HsSQmL8y-RGfq-mcb2dyOpzrkKT80zmEKtotZMjmY4UY/s1600/20140625_143643.jpg" height="320" width="240" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
</div>
Yunanlılar fena halde bize benziyor. Tip olarak bir Yunanlıyı bir Türk’ten ayırt etmek çoğu zaman imkansız. Türkleri seviyorlar. Türk olduğumuzu anlayınca bizimle mutlaka bir iki kelime Türkçe konuştu bir çoğu. Zaten dilimizdeki kelimeler iç içe geçmiş. Bizim baklava, onlarda baklavas. Cacık; cacıki. Liman; limani. Köfte; köftedaki. Lokum; lokumi vs. Rahatlarına çok düşkün insanlar. Öğlen 2’den sonra mesai bitiyor. Gündüz vakti saat 3’te kapalı eczane gördüm. Eczaneden bahsediyorum!.. Yemek yemeyi seviyorlar, porsiyonları oldukça büyük ve tabağında yemek bırakan insanlardan hoşlanmıyorlar, bunu bir nevi saygısızlık olarak görüyorlar. Su içerken bile keyif alan insanlardan bahsediyoruz.<br /><div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihq6lU_4eNb4me11GXkyMMeV57gLg0JV8Jhlr9cOjeF-y41szR3U4bopHdGNpqZghAtIlLt-7jDYZFjPrmLmKTnUz7MEqxGG35V9ICs-aQ7zirGXyyEgO4ArFwogMSf6a2pzB-gjmRQcg0/s1600/20140625_144351.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihq6lU_4eNb4me11GXkyMMeV57gLg0JV8Jhlr9cOjeF-y41szR3U4bopHdGNpqZghAtIlLt-7jDYZFjPrmLmKTnUz7MEqxGG35V9ICs-aQ7zirGXyyEgO4ArFwogMSf6a2pzB-gjmRQcg0/s1600/20140625_144351.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
Turizmi çıkarın Yunanistan’dan geriye hiçbir şey kalmaz. Onlar da bunun farkındalar ki en iyi yaptıkları işin ustası olmuşlar. Çok organizeler. Her yerde aynı logolar, aynı sloganlar (Ör: Whathens) yani ortak bir dil söz konusu. Tarih önemli bir kavram. Antik Yunan onlar için her şey demek. Akropolis günün her saati tıklım tıklım. Her milletten insan, 40 derece sıcağın altında kan ter içinde kalarak oraya çıkıp geziyor. Size bir kaya parçası gösterip “işte demokrasi burada doğdu” diyorlar. Bomboş çakıl taşlarıyla kaplı bir alan gösterip “işte felsefe burada doğdu” diyorlar. Birkaç mermer parçası gösterip “işte tarihteki ilk tiyatro” diyorlar. Demokrasi, felsefe, tiyatro… İşte size bunları satıyorlar.<br /><div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoV_FQyWojTpnDz393Nn8BEA88UoxnvDfquKqFWEZKNWxAc9eaIYXggPNZdQkgGc06B6hP3iLfvdslGbfxdy0aaR2SKuFxILxlodm9Ct7TpjT4oRcUudaUG6cW4nQANlmr7Sh9GtSl2KeG/s1600/20140626_103246.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoV_FQyWojTpnDz393Nn8BEA88UoxnvDfquKqFWEZKNWxAc9eaIYXggPNZdQkgGc06B6hP3iLfvdslGbfxdy0aaR2SKuFxILxlodm9Ct7TpjT4oRcUudaUG6cW4nQANlmr7Sh9GtSl2KeG/s1600/20140626_103246.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
Atina’ya gidip tavernaya gitmemek gerçekten ayıp. Bunu herkes kabullenmiş. Şehre gelen her turist mutlaka ama mutlaka bir tavernaya uğruyor. Zaten tavernaya bir kere uğrayan kişi Yunan kültürüne maruz kalıyor. Yunan şarkıları, sirtaki ve her türlü Yunan halk dansı… Etkileyici bir deneyim ve o deneyime mutlaka sizi de dahil ediyorlar. Masadan zorla kaldırıp sirtaki oynatıyorlar mesela.<br /><div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFxn_CfGX9UHjHZ-eAuA-NK6wreM7eB-7zfFBFJYANdlPNvJBYdd_s1MWepuVHhZ25yq5iPzd15mcb_lnVbEIFpLrk7nkiszeHi_rBJXzKOoX2JB1n73J_RvsDpYRUjwkqlMWQ3-TtogMp/s1600/20140626_201938.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFxn_CfGX9UHjHZ-eAuA-NK6wreM7eB-7zfFBFJYANdlPNvJBYdd_s1MWepuVHhZ25yq5iPzd15mcb_lnVbEIFpLrk7nkiszeHi_rBJXzKOoX2JB1n73J_RvsDpYRUjwkqlMWQ3-TtogMp/s1600/20140626_201938.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
Milli içkileri uzo. Bizim rakının kardeşi. Rakıdan daha hafif bir içimi var. Çok matah bir şey değil belki ama burada da bir pazarlama harikası çıkıyor karşımıza. Onlarca farklı uzo markası var. Şişelerin tasarımı bir harika. Antik Yunan heykeli tasarımlı uzo şişeleri var örneğin. İnsan ister istemez kıyaslıyor. Ortalama bir Türk vatandaşı Yeni Rakı ve Tekirdağ dışında hangi rakı markalarını bilir. Müdavimler Efe’yi, Topkapı’yı ve Kulüp Rakısını da bilir. Sonrası yok.<br /><div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe8eSJ_ncoEOCqYDK-WIgX7F9dWDnrLEkHtgGj9hVT7o59P_bm57VVlH197A5cPjp7RaLQN7YTH1OuOgyz5Eh1TRCs8J8zoYQJ-_TrERcppB5UZA8CAIxUTXXJIRHqqZT6kftHLWNVi5P6/s1600/20140626_162209.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe8eSJ_ncoEOCqYDK-WIgX7F9dWDnrLEkHtgGj9hVT7o59P_bm57VVlH197A5cPjp7RaLQN7YTH1OuOgyz5Eh1TRCs8J8zoYQJ-_TrERcppB5UZA8CAIxUTXXJIRHqqZT6kftHLWNVi5P6/s1600/20140626_162209.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
Biz ortak kültürümüz olan her şeyi (baklava, kahve, lokum, cacık, musakka vs.) bizden çaldıklarını iddia edip kendimizi tatmin ede duralım Yunanistan’ı bir kere ziyaret eden herhangi bir dünya vatandaşını tüm bunların menşeinin Türkiye olduğuna ikna etmek bence çok zor. Çünkü bizim hiç yapmadığımız şeyi onlar çok iyi yapıyor; kültürlerini pazarlıyorlar.Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-73210193105776728252014-03-05T06:09:00.005-08:002014-03-05T06:13:24.451-08:00Çorbalar "Pişti"<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Market raflarındaki ürünlerin ambalajlarını incelemek, arkasındaki yazıları okumak öğrenciyken hobimdi, şimdi işim gereği yapıyorum bunu. İçinde envai çeşit katkı maddesi olan ürünlerin ‘içindekiler’ kısmı karınca duası fontuyla yazılır dikkat ederseniz. Özellikle buradan ismini verip rencide etmek istemediğim Türkiye’nin en büyük iki çikolata&bisküvi markası bunu alışkanlık haline getirdi iyice.</div>
<br />
Hazır çorba markaları uzun süredir ambalajlarında “hiçbir koruyucu katkı maddesi içermez” ibaresini oldukça cüretkarca kullanıyor. Çorbayı bir şifa maddesi olarak gören halkımız ise buna henüz tam ikna olamamış durumda. Her şeyin en doğalının kullanılması gerektiği güzelim çorbalar katkı maddesi olmadan market raflarında aylarca bozulmadan nasıl durabilir ki? Eminim bu endişe düzenli olarak yapılan tüketici araştırmalarında ve focus grup çalışmalarında çok belirgin bir şekilde su yüzüne çıkmaya başladı.<br />
<br />
Knorr son reklamında bu endişeleri gidermek için Kadıköy meydanına ‘şeffaf’ bir mutfak kurmuş. İçindeki Knorr aşçısı, kendisine soru soran meraklı kadınlara Knorr çorbalarının hiçbir katkı maddesi olmadan nasıl hazırlandığını anlatıyor. Kadınlar da ikna olmuş bir vaziyette mutfaktan ayrılıyor.<br />
<br />
Geçen akşam TV’de Bizim Çorba reklamını görünce şaşırdım. İçgörü aynı, senaryo benzer, uzmana onaylatma taktiği aynı. Dr. Yasemin Bradley, rastgele bir eve girip Bizim Çorbanın ne kadar doğal olduğunu, katkı maddesiz olduğunu anlatıyor. “Sizin mutfağınızda ne varsa bizim mutfağımızda da o var” sloganıyla reklam sona eriyor.<br />
<br />
Knorr aşçı kullanıyor, Bizim Çorba ise doktor. Anlatmaya çalıştıkları şey aynı. “Şu çorbaların doğal olduğuna inanın artık” der gibiler. İnansak mı?..<br />
<div style="text-align: center;">
<br />
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/m7afhB2nilo?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div style="text-align: left;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/O2bQVLvWI-c?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: right;">
</div>
<span style="text-align: left;"> </span></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-84450268227379207212014-02-12T03:16:00.001-08:002014-02-12T03:17:25.281-08:00Reklamın Çirkini<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bir reklamı beğenmeyebilirsiniz. Bu çok doğal. Reklam kuşağında çıkan her 10 reklamdan 7’sini beğenmiyoruz neredeyse. Ama bir reklamı itici, çirkin ve berbat bulmak bambaşka bir duygu. Tudor’s reklamı için bunu hissediyorum. Belki çok ağır ifadeler bunlar fakat elimde değil. </div>
<br />
Markanın varoluş amacı gerçekten mantıklı bir çerçeveye oturuyor. Bir gömleğe bazen deli gibi paralar veriyoruz, aynı gömleği daha ucuza almak mümkünse bunu neden yapalım? Ne var ki en başta markanın ürün kalitesi bu iddiayı havada bırakıyor. Tudor’s gömlekleri hiç de öyle “deli gibi paralar verdiğimiz” gömlekler seviyesinde değil. Anlatmaya çalıştıkları şey “alt tarafı bir gömlek işte, en kötüsünü giysen ne olur sanki” ise durum farklı tabi.<br />
<br />
TV’de her denk gelişimde bana kanal değiştirten reklamın yaratıcısı kim olabilir diye düşündüm. Olsa olsa Hulusi Derici olabilirdi. Tam onluk bir iş çünkü. Regal ve Biomen reklamları hala hafızalarımızda taze. Ne var ki çok geçmeden acı gerçeği öğrendim. Yanlış tahmin yürütmüşüm, meğer reklamlar Sinan Çetin’e aitmiş. Reklamda geçen “daha önce kimse bana bu kadar güzel giydirmemişti” repliğini profesyonel bir reklamcı yazmadığı için mutlu oldum bu yüzden.<br />
<br />
Reklamın yegane amacı düşük maliyetli bir işle dikkat çekmekse evet başarılı olmuştur. Ancak görsel ve işitsel zevkleri yerle bir ederek yaptı bunu. Hedef kitlenin aşağılanması da bana göre işin başka boyutu. Tudors’un hedef kitlesi olan C2-D grubundaki insanların bel altı esprilere gülecek, kendisiyle dalga geçilmesinden zevk alacak, paradan başka şey düşünmeyen bir kitle olduğunu düşünmek bana bayat ve artık yıkılması gereken bir önyargı olarak geliyor.<br />
<br />
Sinan Çetin belli ki reklam işini sevdi. Daha çok altında onun imzası olan reklama maruz kalacağız. Yapabileceğimiz tek şey kendisine maruz kalan marka müdürlerinin önlerine gelen her senaryoyu onaylamamasını dilemek… <br />
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/Zjrni3LqmNk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-10099408346133946232014-01-23T04:49:00.000-08:002014-01-23T04:49:23.773-08:00Toyota Gibi Kokmak21.yüzyıl insanının mabedi olan Alışveriş Merkezinde geziniyorum. Niyetim kendime bir gömlek bakmak. İlk defa gittiğim bir AVM olduğu için, içinde hangi mağazalar olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Rastgele geziniyorum. Birden bir koku duyuyorum. Önce sadece “güzel” bir koku olduğunu hissediyorum. Fakat bu bile kokunun olduğu yöne doğru dönmemi sağlıyor. Vitrinlere bakarak ilerliyorum ve koku da daha fazla belirginleşiyor. “Yoksa” diyorum içimden. 10 metre daha yürüyünce artık emin oluyorum. Kafamı kaldırıyorum ve uzun saçlı denizkızı bana gülümsüyor. O benzersiz kahve kokusunu nerede olsa tanırım.<br /><br />Tabi ki hepiniz Starbucks’tan bahsettiğimi anladınız. Starbucks, duyusal pazarlamayı en iyi kullanan markalardan biri. Müzik, renkler, ışıklar bir yana mağazadan yayılan o muhteşem kahve kokusu tıpkı benim gibi tüm dünyada milyonları etkiliyor.<br /><br />Kokunun markalaşmadaki önemini dünyada ilk fark eden şirketlerden biri Singapur Havayolları. Şirket, 1970’li yıllarda kendine özel bir parfüm üretiyor. "Stefan Floridian Waters" adı verilen bu esans, hem personel kıyafetlerinde, hem de yolculara sunulan sıcak havlularda kullanılıyor. Koku elbette tescilli. Taklit edilemeyecek kadar özgün. Bu yüzden hayatında en az bir kere Singapur Havayolları ile uçmuş bir kişi bu özel kokuyu hemen tanıyor.<br /><br />Bu konuda daha birçok örnek vermek elbette mümkün. Koku duyusunu pazarlamada kullanmanın faydaları her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Her şeyden önce kokunun algılarımızı nasıl etkilediği bilimsel bir gerçek. Gerard Zaltman “Müşteriler Nasıl Düşünür” isimli kitabında şunları söylüyor: "Koku ve diğer duyular beynin limbik sistemine entegre edilmiş durumda. Görsel tetiklemelerde bu deneyimler yeniden yaşanıyor, hatırlatılıyor. Mesela taze çekilmiş bir kahve reklamını gören izleyicinin koku duyuları çalışıyor ve bu deneyimi özlemle hatırlıyor."<br /><br />Türkiye’de bu iş çok yaygın değil. Elbette birçok giyim mağazası, müşterilerini etkilemek için özel parfümler kullanıyor ancak hiç biri ayrıt edici ve tescilli değil. Kokusu en belirgin markamız burunları sızlatan nemli koli kokusuyla BİM!<br /><br />Yeni sloganı ‘İyinin de iyisi’ ile iddiasını ortaya koyan Toyota ise Türkiye’deki tüm Toyota plazalarda kullanmak üzere özel bir koku üretmiş. Yaklaşık 9 aydır üzerinde çalışılan ve anketler yoluyla Toyota plazalarına gelen müşteriler ve çalışanlar tarafından test edilen kokulardan en beğenileni, Toyota kurumsal kokusu olarak belirlenmiş. Alkol içermeyen ve tamamen doğal esansların karışımı sonucunda üretilen Toyota’nın çiçeksi kokusu; biber, gül, yasemin, kakule ve kişniş esansından elde edilmiş. “Toyota’nın kurumsal kokusu” yazarken bile bir pazarlama profesyoneli olarak çok heyecanlandım. Bu kokunun tepedeki birkaç yöneticinin zevkine göre değil de bizzat Toyota sahiplerinin beğenisine göre seçilmesi de oldukça şık olmuş.<br /><br />Islak mendil, karton araç kokusu, bambulu özel ev parfümü, oda parfümü, oto parfümü ve koku giderici sprey olarak da sunulacak bu koku, Toyota’nın kimliğine eminim ki apayrı bir boyut kazandıracak. Marka, özel kokusuyla daha bir ete kemiğe bürünecek, ayrışacak ve ilgi görecek. Dahası, Toyota sahiplerinin markaya olan aidiyetini artıracak. Araba bakmak için Toyota Plazaları ziyaret eden potansiyel müşterilerin bilinçaltına olumlu mesajlar verilecek. İletişimde kullanılabilecek şahane bir enstrüman olduğunu da unutmamak gerek. Kokulu ürünlerden elde edilecek ekstra maddi kazanç da cabası. <br /><br />Nereden bakılırsa bakılsın olumlu ve iştah açıcı bir uygulama. Toyota’yı tebrik etmek gerek. Darısı, koku duyusunu kullanmanın önemini bir an önce fark etmesini beklediğimiz markaların başına…<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVdo0PZQwjPLEYeRXkFEEHEOSylOtIXfVOtMwXT8p2jtrO0DJ1hAzl8KvtNOLKmc1-yjlHVM5LjCPvsxrOMv9lsgqmL3ZgcTm4nBOv3Q_h2WKjKD_iW5rTvd7U7CTzvVUZVgkxVwR2uugf/s1600/Kokusunda+Toyota+Var.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVdo0PZQwjPLEYeRXkFEEHEOSylOtIXfVOtMwXT8p2jtrO0DJ1hAzl8KvtNOLKmc1-yjlHVM5LjCPvsxrOMv9lsgqmL3ZgcTm4nBOv3Q_h2WKjKD_iW5rTvd7U7CTzvVUZVgkxVwR2uugf/s1600/Kokusunda+Toyota+Var.png" height="226" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-38411362750639342112014-01-15T11:03:00.001-08:002014-01-15T11:03:44.036-08:00KRAL’A İSYAN<b>“Pazar araştırmalarına ayrılan onca bütçeye rağmen, piyasaya sunulan markaların önemli bir bölümü başarısız oluyor. Oysa şirketler, tüketiciler ne istiyorsa onu üretiyor!.. Bu garip durumun nedeni tüketicilerin aslında ne istediklerini bilmemeleridir. Çünkü düşünme sürecinin %95’i bilinçaltında gerçekleşir.”</b> <br /><br /><div style="text-align: right;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyAvmA2FLgm6LtMUCfJ-JM7cHLZMTACqnBBAEgPCwZ7KFqOnj3GsAaMZGkMRa1sSvzz6SpERfFjEvIQMPhp6cbL5WAK5_uQu5au5nMgqokPXEdz4IcT_0Rsj_F10q5rzFvvnnC5Jx-YI0M/s1600/customer-relationship-management-euroCaribbean.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyAvmA2FLgm6LtMUCfJ-JM7cHLZMTACqnBBAEgPCwZ7KFqOnj3GsAaMZGkMRa1sSvzz6SpERfFjEvIQMPhp6cbL5WAK5_uQu5au5nMgqokPXEdz4IcT_0Rsj_F10q5rzFvvnnC5Jx-YI0M/s320/customer-relationship-management-euroCaribbean.jpg" width="320" /></a><i>Gerard Zaltman-Harward Business School Pazarlama Profesörü</i></div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<br /><br />Ortalama bir pazarlama direktörünün elinin altına her yıl binlerce sayfalık araştırma raporu gelir. Tüketicinin ihtiyaçları neler? Tüketici ne bekliyor? Tüketici ne istiyor? Tüm bu soruların cevaplarını bulmak için yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlar şirketlerin rotasını belirler. Her sektörde süreç aşağı yukarı böyle yürür.<br /><br />Henry Ford 100 yıl önce “Her müşteri istediği renk otomobili satın alabilir; rengi siyah olduğu sürece” derken markalar yeni yeni doğuyor, üreticiler altın çağını yaşıyordu. 20. Yüzyılın son çeyreğine kadar süreç, etkisi azalarak böyle devam etti. Markalar kraldı, tüketiciler ise onları kölesi. Markalar ne sunuyorsa tüketiciler onu istiyordu, Cola denen şeyin “ihtiyaç” haline gelmesi bu şekilde oldu.<br /><br />Özellikle sosyal medya devriminin yarattığı rüzgarla, son birkaç yıldır herkes aynı fikirde: Artık tüketici markaları yönlendiriyor, tüketicinin istekleri, yönlendirmeleri markaya yol gösteriyor. Tüketiciler, markanın yönetiminde etkin rol alıyor. Kısacası: Kral öldü, yaşasın yeni kral!<br /><br />Bir çok sektörde yaşanan inovatif tıkanmışlığın sebebini bu duruma bağlayanlardanım. Pek çok sektör gelinen noktada yeni buluşlar ortaya koyamıyor, olmayan bir şeyi sıfırdan yaratamıyor. Cep telefonu teknolojisi nasıl gelişiyor? Kapasite artırılıyor, çözünürlük artıyor, megapiksel boyutu artıyor vb. Bunlar varolan şeylerin geliştirilmesinden başka bir şey değil. Yanlış anlaşılmasın bunları asla küçümsemiyorum. Sadece tezimi güçlendirmek için majör bir örnek veriyorum.<br /><br />Dünya piyasasındaki bu inovatif daralmanın, hatta tıkanmışlığın sebeplerinden birinin pazarlamacıların abarttığı tüketici krallığı olduğunu düşünüyorum. Tüketici bir ihtiyacını hissedecek de, bu araştırmalara yansıyacak da, inovatif ürünler geliştirilecek. Her zaman bu yola bel bağlanırsa başarı şansa kalabilir çünkü tüketici çoğu zaman ihtiyacının farkında bile olmaz, farkında olduğunda ise onu doğru bir şekilde ifade edebileceğinin garantisi yoktur. <br /><br />Şirketler risk almalı, bir ürün veya hizmet yaratıp tüketiciye sunmalı. Sağlam bir pazarlama stratejisi ve doğru iletişim ile desteklenirse nur topu gibi bir ürün/marka doğar… Evet, zaman zaman böylesini denemekte fayda var. Belki tüketici krallığı bu şekilde fethedilebilir.<br /><br /> <br /><br /> Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-34230523471929281232014-01-03T11:35:00.002-08:002014-01-03T11:37:30.018-08:00Reklamda Ters Köşe TaktiğiReklamda duygu sömürüsü çalışır. Özellikle toplumumuzda. Fakat kullanmasını bilirseniz. Duygu sömürüsü kullanımının kötü örneklerinden biri Teknosa tarafından yapılmış. TBWA İstanbul tarafından hazırlanan reklam filminde teknoloji yüzünden unuttuğumuz değerler, Haluk Bilginer’in etkileyici sesinden, fonda duygusal bir müzik eşliğinde anlatılıyor.<br />
<br />
“Hangi televizyon şu manzaradan daha canlı bir görüntü verebilir ki? Hiç görüntülü konuşma onu aylar sonra görmenin yerini tutabilir mi? Dünyanın en iyi ses sistemi, kızının sesini ilk duyduğun andan daha çok mutlu edemez ki seni. Hangi navigasyon sistemi babandan daha iyi yol gösterebilir?” Reklamı ilk izlediğimde aklımdan bir sürü marka geçti. Aklımdan geçen markalar, hayatımızı çalan teknoloji denen illetten oldukça uzak olduğunu, doğal olduğunu yıllardır bize anlatan markalardı. Reklamın sonuna doğru uyanır gibi oldum ve “yoksa ters köşe mi?..” dedim içimden. Öyle de oldu. Bir dakika boyunca hayatın doğallığını teknolojiyle asla değişmememiz gerektiğini anlatan marka Teknosa çıktı. Reklamın sonunda “Teknoloji hayatın yerini asla tutamaz ama teknolojiye ihtiyaç duyduğunuz o bazı anlarda 300’e yakın mağazamızla hep yanınızdayız” mesajını vermek maalesef reklamı kurtarmamış. Daha doğrusu iğreti kalmış.<br />
<br />
Evet, bir reklamcılık taktiğidir ters köşe yapmak. Markanın imajına zıt görseller veya replikler kullanmak… Teknosa bu taktiği denemiş. Metin, seslendirme, oyunculuk, renkler her şey gayet dozunda ama bence yapılan stratejik bir hata var ortada. Lider marka olmanın yarattığı özgüvenin bir sonucu olarak görüyorum bu reklamı. Lider markalar, en fazla ne kaybederiz ki diye düşünerek bazen böyle şımarıklıklar yapabilir. Sonuç olarak harcanması gereken bir reklam bütçeleri var ve ajanstan daha yaratıcı bir fikir gelmemiş olabilir. <br />
<br />
Teknosa ve TBWA’in bu stratejide ısrar etmeyeceğini öngörüyorum. Bir sonraki reklamlarını merakla bekleyeceğim…<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/qRvXQXsLf4M?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
KÜNYE<br />
<br />
Reklamveren: Teknosa<br />
<br />
Reklam Ajansı: TBWA \ ISTANBUL<br />
<br />
CCO: İlkay Gürpınar<br />
<br />
Kreatif Direktör: Volkan Karakaşoğlu<br />
<br />
Yaratıcı Ekip: Güney Soykan, Orkun Önal, Kerem Tüten, Sungu Hacışabanoğlu, Yıldırım Çakmakçı<br />
<br />
Marka Ekibi: Esra Özkan, Tuğba Balcı, Özge Keskin<br />
<br />
CSO: Toygun Yılmazer<br />
<br />
Stratejik Planlama Ekibi: Tuğyan Çelik, Nisan Danışman, Emirhan Çelikbilek<br />
<br />
Prodüksiyon Ekibi: Ceyda Kayaçetin Shutle, Pelin Güneş, Gizem İnan<br />
<br />
Yönetmen: Gönenç Uyanık<br />
<br />
Prodüksiyon Şirketi: Depo Film<br />
<br />
Post Prodüksiyon Şirketi: İmaj<br />
<br />
Müzik: Cahit Berkay, Yavuz Turgul <br />
<br />
Aranjman: Mert Tunay<br />
<br />
Dış Ses: Haluk Bilginer<br />
<br />
Fotoğraf: Moonshot / Mustafa Çetin <br />
<br />
Medya Ajansı: Mediacom<br />
<br />
Kullanılan Mecralar: TV</div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-44191813750189187742013-12-14T06:52:00.004-08:002013-12-14T06:54:17.546-08:00Yeter! Söz İletişimcilerin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Bilen bilir, kişisel ilgi alanım siyasal iletişim. Ülke olarak henüz dünya standartlarını yakalayamadığımız bir alan. Her siyasi parti liderinin siyasal iletişimden sorumlu bir danışmanı vardır ancak bu iş tek bir danışmanın yetemeyeceği kadar çetrefillidir. Her seçim döneminde siyasi partilerde bir ajans bulma telaşı başlar, bazı ajanslarda da “söğüşleyecek” bir parti bulma telaşı… AKP dışında herhangi bir partinin düzenli olarak çalıştığı bir ajans yok. CHP her seçimde başka bir ajansla çalışır, o yüzden bir türlü düzenli bir iletişim dili tutturamaz. MHP’nin seçim iletişimi yorum bile gerektirmeyecek denli kötüyken, BDP ya da Kürt siyasi hareketi bu işi yaparken daha çok kulaktan kulağa iletişimin gücünü kullanır.<br />
<br />
Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 seçimlerinde, ülkemizde gerçek anlamda ilk siyasal iletişim kampanyası yapıldı. Mimar Selçuk Milar tarafından tasarlanan seçim afişinde “dur” anlamına gelen bir elin üstünde “Yeter söz milletindir” sloganı yer alıyordu. Bu afişlerin DP’nin seçimi kazanmasında en az partinin kendisi kadar etkisi olduğu söylenir.<br />
<div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCYxgfmkYyrVjlZaz3kPbC95bPJnlQERUr2Ezmu8PuTICNPsQLxVRTJGEXKav5I7_Hw3o8A7kJts6yLyeLqrNsZU6GKFOkwrIdoJiQsVepG3bNLVWg9O1813-KnVnaBxq8ONwSITrH7Uo1/s1600/tumblr_llr5a4Fs041qb9lg2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCYxgfmkYyrVjlZaz3kPbC95bPJnlQERUr2Ezmu8PuTICNPsQLxVRTJGEXKav5I7_Hw3o8A7kJts6yLyeLqrNsZU6GKFOkwrIdoJiQsVepG3bNLVWg9O1813-KnVnaBxq8ONwSITrH7Uo1/s320/tumblr_llr5a4Fs041qb9lg2.jpg" width="213" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div>
Sonraki 30 küsür yıl siyasal iletişim açısından kesat geçti ancak Turgut Özal’la birlikte oldukça büyük bir sıçrama yaşandı. Özal, başının üzerinde birleştirdiği elleri, parmaklarının arasına sıkıştırdığı kalemi, kendine has giyim tarzı ve söylemleriyle siyasal iletişimin sadece seçim dönemlerine sıkıştırılmaması gereken bir kavram olduğunu herkese kanıtladı. ANAP iktidarının yaptığı icraatların Özal tarafından anlatıldığı TRT’deki ‘İcraatın İçinden’ programı için Manajans’tan destek alınmıştı. Özal her programa elinde kalemiyle çıkardı. Bu fikir Eli Acıman’a aittir. Program çok başarılı olur, Manajans’ın işi beğenilir ancak yıllar sonra Eli Acıman ANAP’la çalışmaktan pişman olduğunu, bir reklamcının siyasete hiç bulaşmaması gerektiğini söyler.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz_PbMsnRLlJm2tkq8Xffwt2qvrlctbu5BEThoThiN4bQnscKh75MxJc91xohdP55R78UG1WbYXOp8AMRnu4wL0T10vG9MiW55qR0lcuWVKnsKktxnE4x3EJBQfKcgrd3kqtA33xrpfSpR/s1600/turgut_ozal.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz_PbMsnRLlJm2tkq8Xffwt2qvrlctbu5BEThoThiN4bQnscKh75MxJc91xohdP55R78UG1WbYXOp8AMRnu4wL0T10vG9MiW55qR0lcuWVKnsKktxnE4x3EJBQfKcgrd3kqtA33xrpfSpR/s1600/turgut_ozal.jpg" /></a></div>
</div>
<div>
12 Eylül’den sonra merkezde toplanan partilerin farkını anlatmak için reklama ihtiyaç arttı. Yıl boyu deterjan, çikolata, araba gibi ürünler için slogan bulan reklamcılar seçim döneminde siyasetçiler için slogan arar oldular. Her siyasetçi bir imaj danışmanı buldu, müziğin gücünü farkettiler, seçim şarkıları moda oldu…<br />
<br />
Derken geldik günümüze. Artık çok farklı bir dünya, çok farklı bir Türkiye var önümüzde. Her ne kadar bazı eski alışkanlıkları terketmek kolay olmasa da siyasal iletişimde yeni bir bakış açısı yakalamak şart. Örneğin, artık tıpkı sağlık alanında uzmanlaşmış ajanslar olduğu gibi siyasal iletişimde uzmanlaşmış ajanslar da olmalı. Siyasal iletişim, seçimden seçime değil, yılın 12 ayı yapılmalı.<br />
<br />
Seçim kampanyasına sosyal medyayı güçlü bir şekilde entegre etmek şart. Sosyal medyada ilk seçim mitingini yapan parti/aday bir adım öne geçer. Viralin gücünü kullanan aday ekstra puan toplar.<br />
<br />
Geçtiğimiz aylarda Ekşisözlük yazarlarıyla kahvaltıda bir araya gelen Kemal Kılıçdaroğlu, aynı buluşmayı farklı siyasi görüşteki Ekşisözlük yazarlarıyla bir kez daha yapıyor. Kim ne derse desin olumlu bir örnek. </div>
<div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp6E18MDq0dmCRYgB3pq-DQcQGNcLKQL7_SWCjG87sqzTQVUYbMpglPnyMVlk6qXvEABJg3rWmEskVEgWI4vqz2fLuTVuRCX4T2GLiVHAOlWVqIsUsn4QExG49GcI3shArMNdyY6-hGGHG/s1600/Chp-Reklam%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp6E18MDq0dmCRYgB3pq-DQcQGNcLKQL7_SWCjG87sqzTQVUYbMpglPnyMVlk6qXvEABJg3rWmEskVEgWI4vqz2fLuTVuRCX4T2GLiVHAOlWVqIsUsn4QExG49GcI3shArMNdyY6-hGGHG/s320/Chp-Reklam%C4%B1.jpg" width="320" /></a></div>
</div>
<div>
Önümüzde yerel seçimler var. Kuşkusuz yerel seçimlerin havası farklı, elbette şehirden şehire adaydan adaya göre iletişim üslubu bir ölçüde değişecektir. Ancak bu üslubu her yerel seçimde bir bütünlük içinde korumaya çalışan AKP’nin başarısı da ortada. </div>
<div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8QhbZ9XME-VatwUQF6GB0nVXNIGdbGd5hyayr5kelJ0zs56u4zdC3KUWQ_NnyrRhPpnBxjpEbfrqZLONPI1s32UK9ZzFK7SM5WRMo2H3XQ7bQnHBi3Coq8rMovl97Pa9Z2lA2xnZNyICd/s1600/FAFB1498C366194E959B0281r.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="142" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8QhbZ9XME-VatwUQF6GB0nVXNIGdbGd5hyayr5kelJ0zs56u4zdC3KUWQ_NnyrRhPpnBxjpEbfrqZLONPI1s32UK9ZzFK7SM5WRMo2H3XQ7bQnHBi3Coq8rMovl97Pa9Z2lA2xnZNyICd/s320/FAFB1498C366194E959B0281r.jpg" width="320" /></a></div>
</div>
<div>
30 Mart Yerel Seçimleri öncesinde AKP’nin en büyük avantajı, partinin kuruluşundan beri reklam ve iletişim çalışmalarını yürüten Erol Olçar’ın Arter Ajansıyla çalışacak olması. Öyle ki Arter neredeyse sadece AKP adına çalışan bir ajans haline geldi, yerel seçimlerde dahi tüm afişler, ilanlar Arter’den çıkıyor ve 81 ile dağıtılıyor. CHP, 2011 seçimlerinde Grey’le çalışmıştı. Yerel seçimler için tek bir partiyle anlaşacaklarını zannetmiyorum ancak Mustafa Sarıgül’ün çalışacağı parti şimdiden belli. Sarıgül aday gösterilmesi durumunda Publicis Yorum ile çalışma kararı aldı.<br />
<br />
Siyasal iletişimi sorgulayan bir insan olarak yerel seçim sürecindeki kampanyaları merakla takip edeceğim. Nisan ayında kampanyaları tekrar yorumlarken uzun uzun iltifatlar edeceğim kampanyaların çıkmasını umuyorum. </div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp6E18MDq0dmCRYgB3pq-DQcQGNcLKQL7_SWCjG87sqzTQVUYbMpglPnyMVlk6qXvEABJg3rWmEskVEgWI4vqz2fLuTVuRCX4T2GLiVHAOlWVqIsUsn4QExG49GcI3shArMNdyY6-hGGHG/s1600/Chp-Reklam%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><br /></a></div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8QhbZ9XME-VatwUQF6GB0nVXNIGdbGd5hyayr5kelJ0zs56u4zdC3KUWQ_NnyrRhPpnBxjpEbfrqZLONPI1s32UK9ZzFK7SM5WRMo2H3XQ7bQnHBi3Coq8rMovl97Pa9Z2lA2xnZNyICd/s1600/FAFB1498C366194E959B0281r.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: center;"><br /></a></div>
<div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-49222633679875815032013-12-02T02:04:00.001-08:002013-12-02T02:04:19.514-08:00İlk Taşı Günahsız Olan Atsın<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Artık Türkiye’de karşılaştırmalı reklam yapmak serbest. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘ün onayının ardından Resmi Gazete‘nin 28 Kasım 2013 tarihli sayısında yayınlanarak yürürlüğe girdi.<br /><br />Kanun, ‘Ticari reklam’ başlıklı 61′inci maddesinin 5′inci fıkrasında yer verilen <b>“Aynı ihtiyaçları karşılayan ya da aynı amaca yönelik rakip mal veya hizmetlerin karşılaştırmalı reklamı yapılabilir”</b> ifadesi ile karşılaştırmalı reklamların da önünü açıyor.<br /><br />Reklamcıların yıllardır beklediği bir serbestlik bu. Karşılaştırmalı reklam yasal olursa, fikir bulmak oldukça kolaylaşır. Daha etkili mesaj verebilmenin önü sonuna kadar açılır. “Tüketici aptal değil ki canım, herhalde anlıyordur reklamda eleştirdiğimiz rakip markanın hangisi olduğunu” muamması tamamen ortadan kalkar. Markalar derdini daha iyi anlatır. Tüketici, markanın derdini daha rahat anlar.<br /><br />Tabi ki tüm bu varsayımlar ideal olan üzerine… Türkiye’de bu işi yüzümüze gözümüze bulaştırma riskimiz de yok değil bana kalırsa. Malum, yılların birikmişliği var. Markalar yasanın verdiği gazla olaya bodoslama dalarsa işimiz var demektir. Egosunu tatmin etmek isteyen fırıldak reklamcıların bulacağı cin fikirlerin bir şekilde hayata geçmesi durumunda, rakip markalardan gelecek ataklarla ortalık savaş alanına dönebilir! </span><div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkU0m7cnEXr46_ZuD_zlsu2Mzr82NYkzg3fKATXmU8qi04pP_0fqr2v0ssVzJxZPlskFU6Q-e8T1v_O9nTcl8BT93ubbRotdmxY0YrAvE_zm6xXZ0V1ws49CQqj7Sm4zSz2arNvTOH-LKu/s1600/karsilastirmali-reklama-izin-cikiyor-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="248" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkU0m7cnEXr46_ZuD_zlsu2Mzr82NYkzg3fKATXmU8qi04pP_0fqr2v0ssVzJxZPlskFU6Q-e8T1v_O9nTcl8BT93ubbRotdmxY0YrAvE_zm6xXZ0V1ws49CQqj7Sm4zSz2arNvTOH-LKu/s320/karsilastirmali-reklama-izin-cikiyor-1.jpg" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Malum, ne kadar inkar etsek de dedikoduyu çok severiz. Arkadan eleştirmek kolaydır da, birini yüzüne karşı eleştirmek zordur bu memlekette. Karşılaştırmalı reklamın en iyi yapıldığı Amerika’da ise durum pek böyle değildir. Orada düello kültürü vardır. Yüz yüze hesaplaşma makbuldür. Açık bir toplum olmanın sonucu olarak kompleks düzeyleri düşüktür. Amerika’da IBM tüketicileri, kendilerini aşağılayan Apple reklamlarına gülüp geçebiliyorlar. Dolayısıyla o kültürde gayet normal karşılanan karşılaştırmalı reklam bu kültürde nasıl karşılanacak hep beraber göreceğiz.<br /><br />Özellikle GSM sektöründe ciddi bir kapışma beklemeliyiz. Malum en büyük rekabet hala GSM sektöründe yaşanıyor. Akaryakıt ve dayanıklı tüketim malları sektörlerinden de bir atak bekliyorum. Tıpkı ABD’de olduğu gibi elektronik markaları da kapışabilir. Ancak Coca Cola-Pepsi savaşının Türkiye’de yaşanacağını zannetmiyorum. <br /><br />Korkum, bu işin abartılıp sakız markalarımızın bile karşılaştırmalı reklam yapma aşamasına gelmesi. İşte o zaman iş, içinden çıkılmaz bir noktaya gelir. O noktaya varırsa da yasaklamayı çok seven devletimiz “size bu kadar özgürlük fazlaymış” diyerek karşılaştırmalı reklamı tekrar yasaklayabilir.<br /><br />Şu an ajanslarda ne yaratıcı fikirler dönüyordur kim bilir. Yakın zamanda bizleri çok eğlenceli günlerin beklediğine eminim. Haydi bakalım “ilk taşı günahsız olanınız atsın!”</span></div>
</div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-18157410881143960402013-11-17T08:53:00.001-08:002013-11-17T08:57:45.622-08:00Hürriyet Benim, Zaman Kardeşimin!<div>
<br /></div>
Türkiye’nin en büyük iki gazetesi Hürriyet ve Zaman bugünlerde büyük reklam kampanyalarıyla çeşitli mecralarda boy gösteriyor. Önce Zaman’ın “kardeşlik” temalı reklam filmi geldi ekranlara. Bahçelerindeki sarı bir çiçeği paylaşamayan komşuların kavgası üzerinden kardeşlik mesajı veren film aslında Zaman’ın yıllardır uyguladığı reklam stratejisinin tipik bir örneği. Alametifarika reklam ajansının yaratıcı fikirleri eşliğinde Zaman gazetesinin Hürriyet olma çabasını izliyoruz uzun süredir.<br />
<br />
Zaman, 1 milyona yakın tirajıyla Türkiye’nin en çok okunan gazetesi. Ancak en çok satan gazetesi değil. En çok reklam alan gazetesi de değil. Çünkü Zaman’ın tirajının 20 bin kadarlık kısmını bayi satışı oluşturuyorken geri kalanı ise evlere, işyerlerine kurye ile dağıtılan gazetelerden oluşuyor. Dolayısıyla Zaman’ı sadece belli bir kesim okuyor. Oysa Zaman’ın amacı her kesimin çekinmeden okuduğu ana akım bir gazete olmak. “Zaman kardeşlik zamanı” temalı reklam kampanyasına da bu gözle bakmak lazım. <br />
<br />
Kampanyanın en dikkat çekici mecrası outdoor. Bu hafta özellikle büyükşehirlerde billboardlar Zaman reklamlarıyla doluydu. Toplumdaki zıt karakterleri Zaman gazetesini okurken gösteren bu ilanlar gerçekten oldukça cesur. Örneğin bir ilanda, çevik kuvvet ile Gezi direnişçisi; diğerinde Alevi dedesi ile imam; ötekinde bir asker ile Kürt vatandaş; bir başkasında başı açık kız ile başı kapalı kız aynı gazeteyi (Zaman) okuyorlar.<br />
<br />
Sizleri bilmem ama bana inandırıcı gelmiyor. Bazı liberallerin, demokratların, sağcıların bile pek içinden gelerek okumadığı Zaman’ı bir Alevi dedesinin, bir Gezi direnişçisinin okuduğunu söylemek apaçık bir ütopya. Ben de biliyorum Zaman’ın bir Akit, bir Yeni Şafak olmadığını. Kuşkusuz Zaman, onlardan çok daha demokrat bir gazete. Ancak yine de olmuyor, doku uyuşmuyor.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div>
“Hürriyet benim” ise Türkiye’nin en popüler gazetesi olan Hürriyet’in son reklam kampanyasının teması. Aslında strateji Zaman’ınkiyle aynı. Hürriyet, her kesimin okuduğu bir gazete olmak hedefinde. Hürriyet, 28 Şubat sürecindeki Hürriyet değil artık. Özellikle Enis Berberoğlu yönetiminde birkaç yıldır tam bir merkez gazetesi konumuna gelmiş durumda. Bünyesinde Yılmaz Özdil ve Akif Beki gibi iki ayrı kutbu bulunduran bir gazeteyi her kesimin okuyabileceğini söylemek çok daha inandırıcı. Üstelik Hürriyet bunu “Hadi bakalım; siz kardeşsiniz. Öpüşün, barışın” şeklinde tepeden bakarak söylemiyor. Hürriyet; isminin verdiği anlam güzelliğini de kullanarak bireyselliğe, özgürlüğe, demokratlığa vurgu yapıyor. “Yazabilirim. Sorabilirim. Gönlümce konuşabilirim. İstersem susabilirim. Hürriyet benim. Sevebilirim. Seçebilirim. Aşkımdan ölebilirim. Ben kendim olabilirim. Hak benim. Hayat benim. Yol benim. Seçim benim. Başka dilde doğabilirim. Hayalime koşabilirim. Ben bir ağaç olabilirim. Hürriyet Benim.” Hepimizin haykırarak söylemek istediği cümleler bunlar.<br />
<br />
Hürriyet; bir süre önce yıllardır çalıştığı Medina Turgul DDB ile yollarını ayırmış, TBWA İstanbul ile anlaşmıştı. TBWA İstanbul’un Hürriyet için yaptığı ilk büyük işten alnının akıyla çıktığını söylemek lazım. Tabi bunda mükemmel verilmiş olduğu anlaşılan brief’in de önemli payı var.<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/3-TOC2rS14U?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><span style="text-align: center;"> </span><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/FBA4QdQZZsc?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8Cy-IxgzNJ0mYPlINTyW0i6DPBYULN4ilW7qtMRVOhGgfmhwM12wpRSRqZyZ2PZTkMBXNX6L5V7bkxZ9sA_kbkex_dG-nsfL4kld-3P8bn-MY4BbkrPoDbSHXFllu2iKxiaNFaBQru9Ux/s1600/zaman-reklam-billboard-01.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8Cy-IxgzNJ0mYPlINTyW0i6DPBYULN4ilW7qtMRVOhGgfmhwM12wpRSRqZyZ2PZTkMBXNX6L5V7bkxZ9sA_kbkex_dG-nsfL4kld-3P8bn-MY4BbkrPoDbSHXFllu2iKxiaNFaBQru9Ux/s320/zaman-reklam-billboard-01.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqqmA4UsCFwTMZ1n7wWx8XdbX7dt-n9kwV9th1bS5tBDQZEpUVIBU0IsHZJHAzdXDLNPFKIZAwxIIrpOyaFd_-r1snRQpkvm2K96A0WskEyn1fIr2EilNUAmEr1-Ubr9Ua4ejvDoU37s_4/s1600/zaman-reklam-billboard-01a.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqqmA4UsCFwTMZ1n7wWx8XdbX7dt-n9kwV9th1bS5tBDQZEpUVIBU0IsHZJHAzdXDLNPFKIZAwxIIrpOyaFd_-r1snRQpkvm2K96A0WskEyn1fIr2EilNUAmEr1-Ubr9Ua4ejvDoU37s_4/s320/zaman-reklam-billboard-01a.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjydgn_2ppa-DLmfCYp2j-n_3Q-OaTEOvtYNL5eWgFurTYK00sFGh_pvJOSUCXZTUWUy8Zxr4zLqmz-L_exjVtiVDzputA_uc1yILvIdH1U68D1JuCaJUn9FD4v5guswexK5Vhc1Jr9hEk5/s1600/zaman-reklam-billboard-02.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjydgn_2ppa-DLmfCYp2j-n_3Q-OaTEOvtYNL5eWgFurTYK00sFGh_pvJOSUCXZTUWUy8Zxr4zLqmz-L_exjVtiVDzputA_uc1yILvIdH1U68D1JuCaJUn9FD4v5guswexK5Vhc1Jr9hEk5/s320/zaman-reklam-billboard-02.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-oB3MFH8CVXK1bey9mY7mDiEx1MhOpRyeOjnDWRDqnpxWqOODXqcnp4XftZnk78y_wsdk0EPqynDOHkSQZVjeFFLy2Gh1QgIQsRVwVSi77YWtcCwQ4bqDusyPrm5JvId_MRpfvV1jzFSq/s1600/zaman-reklam-billboard-02a.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-oB3MFH8CVXK1bey9mY7mDiEx1MhOpRyeOjnDWRDqnpxWqOODXqcnp4XftZnk78y_wsdk0EPqynDOHkSQZVjeFFLy2Gh1QgIQsRVwVSi77YWtcCwQ4bqDusyPrm5JvId_MRpfvV1jzFSq/s320/zaman-reklam-billboard-02a.jpg" width="320" /></a></div>
<div>
<br />
<br />
<br /></div>
</div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-79078562820363045992013-11-10T07:35:00.003-08:002013-11-10T07:35:29.497-08:00Kıyamet Kopsa Değişmeyecek İçgörüler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Reklamcılıkta bazı içgörüler vardır ki, üzerinden on yıllar geçse değişmez. Nesiller değişir, teknoloji değişir, dünya değişir bahsini ettiğimiz içgörüler aynı kalır. Peki nedir bu değişmeyen iç görüler?.. Bir kere kullandığınız şampuan mutlaka hacimli, parlak ve havalı saçlar yaratacak ve bu şekilde karşı cinsi etkileyeceksiniz, kullandığınız diş macununun etkisini mümkünse bir dişçi onaylamalı. Bir deterjan markası, yapılacak testlerde diğerlerinden üstün çıkarsa onu kullanırsınız. Bir erkek tıraş olduktan sonra şöyle bir aynaya bakıp kendini beğenir bir bakış atar, arkadan yaklaşan kadın sarılıp onu öper. İstenmeyen tüyler yüzünden sosyalleşemeyen genç kız ağda/epilasyon markasını kullanınca birden popülerleşir, bacaklarından süzülen tül de bunu destekler. Kadınların özel günlerinde birbirlerine verdiği destek ped reklamlarının olmazsa olmaz içgörüsüdür.<br /><br />Lezzetli yemekler yapmayı sağlayan her ürün, mutlaka mahallenin dedikoducu teyzeleri tarafından onaylanmalıdır. Duruma göre olaya kayınvalide de müdahil olabilir. Bu teyzeler ev sahibi kızımızı bozmak için büyük bir hevesle misafirliğe giderler. Lezzetsiz, tatsız tuzsuz olduklarına emin oldukları böreği/pilavı/keki suratlarını ekşiterek ağızlarına götürürler. Ancak o da ne, biri sırlarını açığa çıkarmıştır. Hanım kızımız artık en az onlar kadar lezzetli yemekler yapabilecektir. Teyzelerde bir yenilmişlik hissi baş gösterirken hanım kızımız özgüven patlaması yaşamaktadır. İşte bu özgüveni yarattığını iddia eden son marka olan Ülker Teremyağ, yeni gurme kaymaklı ürününün reklamında alışık olduğumuz bu hikayeyi kullanmış. <br /><br />Hikayesi zaten belli olan bu tür reklamlarda yönetmen ve jingle çok daha önemlidir. Bunun için de işinin en iyileriyle çalışmak lazım. Öyle de yapılmış. Reklamın yönetmeni Umur Turagay iyi iş çıkarmış, oyunculuklar iyi, Jingle House dile dolanmaya müsait basit bir jingle yapmış. <br /><br />Bazılarımızın klişe olarak adlandırdığı içgörüler belki de dünya durdukça değişmeyecek. Hiçbir marka/ajans böyle garanti içgörüler varken değişik fanteziler denemeyecek. Eleştireceğiz tamam ama bu reklamların iş yaptığını da kabul edeceğiz</span><div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/fXe8811FRAA?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-48530148173199746562013-10-21T08:05:00.001-07:002013-10-21T08:07:07.885-07:00Sen Coca Cola'sın Büyük Düşün<br />
Coca Cola dünyanın gelmiş geçmiş en büyük markalarından biri. Dolayısıyla dünyanın en nitelikli pazarlama stratejisi uzmanlarını bünyesinde barındırdığına dair hiç bir kuşkum yok. Markanın tarihi boyunca yaptığı efsane pazarlama hamleleri de bunu zaten kanıtlıyor. Ancak böyle olduğu için hiç hata yapmayacaklar veya biz onları hiç eleştirmeyeceğiz diye bir şey yok.<br />
<div>
<br />
Coca Cola, tarihindeki en yanlış pazarlama hamlesini 1985 yılında yaptı. Formülü bildiğimiz Coca Cola’dan farklı, yeni bir ürün yaratıldı. Tüketiciye tadım testleri yaptırıldı. Focus gruplarda “bu tadı beğendiniz mi?” diye soruldu ve büyük ölçüde “evet” cevabı alındı. Bunun üzerine New Coke piyasaya çıktı. Tahmin edilenin aksine Coca Cola, eskisinin yanında yeni bir ürün çıkarma niyetinde değildi. Amaçları orijinal formülü değiştirmekti. Bunu yapınca tarihlerindeki en büyük hezimeti yaşadılar. Tüketiciler orijinal Coca Cola tadını daha çok seviyordu. Satışlar birden düştü. Hatta orijinal Coca Cola piyasaya geri dönene kadar bir çok insan Coca Cola içmeyi bıraktı. Bunun üzerine tüm planlar iptal oldu ve eski formüle geri dönüş yapıldı. Tüketiciler ikna olsun diye ismi “Coca Cola Classic” şeklinde değiştirildi.<br />
<br />
Bana göre Coca Cola, elbette ki New Coke olayı kadar vahim olmasa da bugünlerde yanlış bir pazarlama stratejisi örneği sergilemekte. Daha önce Avustralya, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde de uygulanan kampanyada ambalajların üzerinde Coca Cola yerine farklı farklı insan isimleri yer alıyor. Kişiye özel pazarlama olarak tanımlayabileceğimiz bu kampanyada “Her tüketici bizim için biriciktir” anlayışından yola çıktıklarını düşünürsek baya bir çuvalladıklarını söyleyebilirim. Acaba “Fırat” isminin yazdığı bir ambalaj yaptılar mı? Yaptılarsa her bölgeye eşit dağıttılar mı? Rastgele girdiğim bir marketteki buzdolabını açtığımda “Ahmet”, “Hüseyin”, “Ayşe”, ”Rabia” gibi isimleri bulabiliyorken “Fırat”ı bulamıyorsam Coca Cola benim nazarımda değer kaybetmiş demektir. Böyle bir kampanya hiç yapılmasaydı ismi ne olursa olsun herkesin Coca Cola’ya olan yaklaşımı nötr kalacaktı. Bu kampanya sonunda ismine özel ambalajı neredeyse her markette bulabilen “Hasan”ın markaya olan sempatisi 100 üzerinden 30 puan arttıysa; ismini ülkenin hiçbir marketinde bulamayan “Dürdane”nin markaya olan antipatisi 70 puan artmıştır. İsmine özel kutu bulup durduk yerde Coca Cola alanlar kadar bulamadığı için almaktan vazgeçenler var. Her pazarlama stratejisi elbette ki bünyesinde belli bir risk barındırır ancak Coca Cola gibi bir markanın böyle bir riske girmesi bana oldukça gereksiz geldi. <br />
<br />
Kampanyanın Almanya versiyonunda isimler sadece 1 lt’lik ambalajlara basılmış. İsteyenler internetten sipariş vererek istedikleri boyuttaki şişeye istedikleri isimleri belli bir ücret karşılığında yazdırabilmişler. Türkiye’de de bu yola gidilseydi bu yazıyı yazmamış olacaktım.<br />
<br />
Sonuç olarak yıllardır Starbucks’ın yaptığı ambalaja isim yazma ritüelini seri üretime taşımayı amaçlayan Coca Cola kötü bir taklitten öteye gidememiş. Coca Cola gibi bir devin karşımıza çok daha orijinal, çok daha yaratıcı pazarlama stratejileriyle çıkması lazım. Çıtayı kendileri yükseltti, düşürmek yakışmıyor. <br />
<br />
Not: Bildiğiniz gibi Coca Cola’nın CEO’su Muhtar Kent. Acaba “Muhtar” isminin yazılı olduğu bir ambalaj yaptılar mı? Yaygın bir isim olmadığı için yapmadılarsa Muhtar Kent’in “ne yani ismi yaygın olmayanlar Coca Cola müşterisi değil mi? Biz müşteri ayrımı mı yapıyoruz?” demesi gerekmez mi? Merak işte…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipZ2-8NgOTdybXpRjmYxNpZLnG7uoK2gvb_UA3tc6cZ7uw4sKxDvZxmUlYB1sE5aEFHaeYbt_D7w-uBEROY4Mf9VRmjpZq_7BMZQBVGmgrOTNv7jq61ZhWG7QzM-Xl1kyVueoE-9Kz0sZJ/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipZ2-8NgOTdybXpRjmYxNpZLnG7uoK2gvb_UA3tc6cZ7uw4sKxDvZxmUlYB1sE5aEFHaeYbt_D7w-uBEROY4Mf9VRmjpZq_7BMZQBVGmgrOTNv7jq61ZhWG7QzM-Xl1kyVueoE-9Kz0sZJ/s1600/images.jpg" /></a></div>
</div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-2251003237941853622013-10-06T05:09:00.000-07:002013-10-06T05:09:42.593-07:00Opet'e Kadar Sık Dişini!<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /> Bundan yaklaşık 10 yıl önce Rahmi Koç’un talimatıyla “Temiz tuvalet” projesini başlatan Opet, Sosyal Sorumlulukta odaklanmanın önemini yansıtan en başarılı örneklerden biri. Öyle ki odaklanmış olmasının yanında herkese dokunan bir sosyal sorumluluk projesi bu. Her yıl milyonlarca insan şehirlerarası yollarda tuvalet ihtiyacını gideriyor. Hayvan bağlasan durmaz, pislik içindeki benzin istasyonu tuvaletlerine mahkum olmamak için bir Opet görene kadar sıkıyoruz dişimizi! Biliyoruz ki; Opet’te tuvaletler temizdir.<br /><br /> Word of mouth (ağızdan ağıza iletişim) yoluyla hemen hemen hepimizin bildiği bu projenin elbette artık reklama ihtiyacı yok. Ancak Opet; “tek sosyal sorumluluk projemiz temiz tuvaletlerimiz değil” mesajı verebilmek için bir imaj filmi çekmiş. Filmde, “Tarihe Saygı Projesi” anlatılıyor. Peki nedir bu Tarihe Saygı Projesi?..<br /><br /> Opet tarafından Şubat 2006'da başlatılan Tarihe Saygı Projesi ile Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları içinde büyük bir değişim gerçekleşti. Proje; Eceabat'a bağlı köyleri ziyaret eden yerli-yabancı turistin bölgeyi sorunsuz olarak gezmelerini sağlayacak fiziki ve sosyal çalışmaları içeriyor. Çanakkale Savaşı'nın geçtiği bölgede yer alan Alçıtepe, Seddülbahir, Bigalı, Kilitbahir, Kocadere, Behramlı, Büyükanafarta ve Küçükanafarta köyleri ile Eceabat ilçesinin rehabilitasyonu tamamlanarak, yeni bir çehreye kavuşmaları sağlandı. Yenileme çalışmaları kapsamında çağdaş bir görünüme kavuşan köy meydanları, müzeler, modern tuvaletler, yenilenen satış reyonları, bölge turizmini canlandırarak, köy muhtarlıklarının gelirlerini de artırdı.<br /><br /> Yılda iki milyon ziyaretçinin gezdiği bölgede, ziyaretçilere hizmet veren çalışanlar için Eceabat Halk Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile eğitimler verildi. İngilizce, pansiyonculuk, temizlik ve hijyen konularında verilen bu kurslarda bugüne kadar yaklaşık 150 kişi sertifika aldı.<br /><br /> Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parklar Müdürlüğü işbirliğinde uygulamaya konulan 57. Alay şehitliği Yenileme Projesi ile şehitlik, Çanakkale Savaşı'nda kahramanca canlarını veren şehitlerimize yakışır bir düzenlemeyle tarihe tekrar kazandırıldı.<br /><br /> Tarihi Saygı Projesi, 2008 yılında TÜHİD (Türkiye Halkla İlişkiler Derneği) tarafından düzenlenen 7. Altın Pusula Ödülleri'nde, 'Jüri Özel Ödülü' ne layık görüldü. Proje, 2009 yılında KOÇ Topluluğu tarafından düzenlenen En Başarılı Koçlular Yarışmasında ise Jüri Özel Ödülü aldı.<br /><br /> Bugüne kadar, bölge halkı dışında pek az kişinin haberinin olduğu bu proje dokunaklı bir reklam filmiyle taçlandırıldı. Rafineri tarafından hazırlanan filmde bir dede ile torunun Çanakkale yolculuğu üzerinden Opet’in Tarihe Saygı Projesi kapsamında yaptıklarını öğreniyoruz. Cahit Berkay’ın efsane müziği reklamı epey etkili kılıyor. <br /><br /> Kitlelere dokunan, odaklanmış sosyal sorumluluk projelerinin de katkısıyla Opet, son 8 yıldır Kal-der tarafından gerçekleştirilen araştırmada tüketiciler tarafından Akaryakıt sektörünün en beğenilen markası seçiliyor. Mediacat dergisinin düzenli olarak yaptığı Lovemark araştırmasında da aynı başarı söz konusu. <br /><br /> Sosyal sorumluluğun, sadece okul boyatmak, giysi toplamak, kurs vermek gibi şeylerden ibaret olmadığını; ürünlerin gittikçe aynılaştığı bu çağda tüketici sadakatinin hakkıyla yürütülen sosyal sorumluluk projeleriyle kazanılabileceğini hala kavrayamamış markalara örnek olması dileğiyle…</span><br />
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dzrvMfD87-B8eiOs6lLMAIc8S9JhOgE-ERjEsVOSAGcxUtqGC1Js_XBFEQd2qOSvZ_b5y94pw1em8q6jhvbgg' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe></div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-50323482452954781632013-09-28T05:15:00.001-07:002013-09-29T08:55:26.647-07:00Kristal Saygı Duruşu<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /> 25. Kristal Elma Yaratıcılık Festivali geride kalan 24 yıldan çok daha anlamlı ve tatmin edici geçti. 24 yıldır sadece tek bir gecede ödüllerin verilmesi şeklinde geçen Kristal Elma Ödülleri’nin öncelikle adı ve kapsamı değişti. Reklamcılar Derneği’nin yeni başkanı Alper Üner ve yönetim kurulunun Campaign Türkiye’nin desteğiyle yepyeni bir formata soktuğu yarışma 4 günlük bir festivale dönüştü. “Yaratıcılığın Davos’u” şeklinde çok zekice bir sloganla lanse edilen festivalde 4 gün boyunca hem dünyadan hem de Türkiye’den saygı duyulan isimler konferanslar verdi, konuşmalar yaptı. Kısacası cıvıl cıvıl, dolu dolu ve reklamcılara yakışacak bir festival oldu.<br /><br /> Tabi ki konferanslar, etkinlikler vs. işin kremasıydı. Asıl pasta 27 Eylül Cuma akşamı yendi. Yani Kristal Elma ödülleri dün akşam sahiplerini buldu (digital kategorideki ödüller Perşembe akşamı dağıtılmıştı.) Ödül kazanan tüm işler takdir edilmeli ve alkışlanmalı. İlk gözlemim jürinin gerçekten ince eleyip sık dokuduğu. Sanırım Kristal Elma ödüllerinin tartışılmadığı bir yıl yoktur ancak bu kez tartışma çok düşük tonda kalacak gibi. Her şeyden önce ödül kazanan hemen hemen her iş gerçek işti. Ghost iş neredeyse yok gibiydi.<br /><br /> Oscar’da “en iyi film” ödülü neyse, Kristal Elma’da da Kampanya ve Entegre Kampanyalar büyük ödülü odur bana göre. Bu yıl en iyi kampanya ve entegre kampanya ödülünü Digiturk için hazırlanan “Futbol Aşkı” kampanyasıyla Medina Turgul DDB kazandı. Meşhur 3 Temmuz şike sürecinin futbola ve dolayısıyla Lig TV’ye verdiği zararı hafifletmek için yapılmış olan kampanyanın stratejisi gerçekten mükemmeldi. Kreativitesine ise zaten söylenecek söz yok. Reklam serisini izlediğim ilk an daha iyisi yapılmazsa bu işin Kristal Elma’yı alacağını söylemiştim. Mart ayında Anadolu Üniversitesi İletişim Kulübü tarafından düzenlenen Kampüste Reklam Var etkinliğinde Ercüment Büyükşener’in yönettiği bir oturumda konuşmacı olarak yer almıştım. Ercüment Büyükşener bana “sence yılın en iyi reklam kampanyası” hangisi diye sorduğunda tereddütsüz “Digiturk Futbol Aşkı” yanıtını vermiştim. </span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Yanılmadığımı görmek sevindirici. Bu yazı, şahane kampanyaları için Digiturk ve Medina Turgul DDB’ye; Türk reklam sektörüne dair umutlarımız dirilttikleri için başta Reklamcılar Derneği ve festivalin organizasyonunda emeği geçen herkese bir saygı duruşu olarak yazıldı. Kristal bir saygı duruşu…</span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/KUNsmoVVQuo?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/5n2ifogIH74?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://img.youtube.com/vi/xt_aF77obzg/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://youtube.googleapis.com/v/xt_aF77obzg&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://youtube.googleapis.com/v/xt_aF77obzg&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/VLIv2hT1uQw?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/EwaNyFEBUeg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-76326555121129190472013-09-03T04:56:00.001-07:002013-09-03T04:56:43.965-07:00Şehir Pazarlamasında Denizli Horozu Etkisi<br />
Şehir pazarlaması bu ülkede hiçbir zaman tam olarak becerilememiş bir olgu. Her köşesinden tarih, kültür ve bilimum özgünlük fışkıran bu cennet ülkeyi ne kadar iyi pazarlayabildik ki, şehirlerimizi pazarlayabilelim gerçi… Marka şehirler yaratamayan, yerli turist kültürü oluşturamayan, her şeye rağmen inatla gezmek, dolaşmak isteyen yerli turistleri organizasyon ve kaliteden yoksun 3.sınıf korsan turizm şirketlerinin eline teslim etmekte beis görmeyen politikacılar, yerel idareciler, pazarlamacılar; hepsi suçlu… <br />
<br />
Ne var ki, marka şehir yaratmak uzun ve netameli bir süreç. Bugünden yarına olabilecek bir iş değil. Ama bu yolda atılan bağımsız bazı adımlar insanı heyecanlandırmıyor değil. Son zamanlarda gördüğüm en parlak pazarlama girişimlerinden biri olan <b>denizlice.com</b> bunlardan biri. <b>“Tekstilin başkentinden uygun fiyatlar”</b> sloganıyla yola çıkan sitenin logosu tahmin edebileceğiniz üzere bir Denizli horozu. Denizli’de 2009 yılında kurulan İSTUN Giyim’in sahibi olduğu sitede, Denizli’ye özgü yerel ürünler satılıyor. Dünyaca ünlü Buldan el dokumalarından, nevresim, pike, peştamal, şal gibi ürünlere; Denizli’nin meşhur Zafer gazozundan, Denizli horozu ve Pamukkale desenli magnetlere kadar bir çok seçenek mevcut. Site sahibi firmanın tekstil işiyle uğraşması ve Denizli’nin de ağırlıklı olarak tekstil ürünleriyle meşhur olması nedeniyle ürünler tesktil ağırlıklı. Telefon kılıfı satmaları ise tabi ki pek hoş bir durum değil. Olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur. <br />
<br />
Bu cesur girişim için İSTUN Giyim’i kutlamak lazım. Umarım diğer şehirlerdeki girişimcilere de örnek olurlar. Böylece Kayseri; sucuğunu, pastırmasını, Antep; fıstığını, salçasını, Eskişehir; lületaşı ürünlerini, Uşak; tarhanasını, Erzurum; oltu tesbihini bir şehir markası altında rahatça pazarlar. Bu da şehir pazarlaması için kılını kıpırdatmayan politikacılara sağlam bir ders olur.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
<a href="https://www.denizlice.com/">https://www.denizlice.com/</a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi90vT8RpAGJxCFdDCtiIUMcK0BiBfMiUVpytJAy8d21ZoPef3vF-kcqBDa2VhXQNFBmT2P0QWsteVoPAXJryrxMddmt30V96InRqliIwq6lFU0hCvJWTIlDe4zdxaL_3HZ3bQYHWULJlWy/s1600/denizli+1.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="135" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi90vT8RpAGJxCFdDCtiIUMcK0BiBfMiUVpytJAy8d21ZoPef3vF-kcqBDa2VhXQNFBmT2P0QWsteVoPAXJryrxMddmt30V96InRqliIwq6lFU0hCvJWTIlDe4zdxaL_3HZ3bQYHWULJlWy/s400/denizli+1.png" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDF645R_rmBWMHNkWd4MVCxCPriHVvfewmtGH6r7BkDkGLU57ShrxxsmpVAWZTGXgxuvKF5FIhXLYEk9R4l9jixaEUdJORG6xE23Ot3AJ1ZUzH2oBwapV3A4-z4FLB8N_6gJkocsGZ2gwD/s1600/denizli+2.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="111" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDF645R_rmBWMHNkWd4MVCxCPriHVvfewmtGH6r7BkDkGLU57ShrxxsmpVAWZTGXgxuvKF5FIhXLYEk9R4l9jixaEUdJORG6xE23Ot3AJ1ZUzH2oBwapV3A4-z4FLB8N_6gJkocsGZ2gwD/s400/denizli+2.png" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-35242410669841972512013-08-23T01:26:00.000-07:002013-08-23T01:26:51.361-07:00Sıradışı Bir Kamu Spotu<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Doğru bir fikir, iyi bir cast seçimi, güzel renkler, az da
olsa sinematografik çekim teknikleri... Bunlar iyi bir reklamın olmazsa
olmazları. Ama aynı zamanda şimdiye kadar hemen hemen hiç bir kamu spotunda
göremediğimiz türden özellikler. RTÜK
tarafından, TV kanallarına ücretsiz yayınlanması için dikte ettirilen kamu
spotları yıllardır yanlış ellerde çok fırsat kaçırdı. Dünyada pek çok başarılı
örnek varken güzel ülkem başarısız örnekler sergilemek konusunda hep ısrar
etti. Özellikle sigara bıraktırma amacıyla çekilmiş reklamlar mide bulantısı
yaratmaktan öteye pek gidemedi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Yukarıdaki analizi yaptıktan sonra yazıyı yazma sebebime
gelebilirim. Son haftalarda TV’de hiç alışık olmadığımız türden bir kamu spotu
dönüyor. Anne babası olmayan çocukların, destekçilerin bağışlarıyla okutulduğu
Darüşşafaka’nın 150. Yılı dolayısıyla çekilmiş olan bu reklam, bence Türkiye’de
şimdiye kadar yapılmış (en azından benim izlediklerim içinde) en başarılı kamu
spotu olma özelliğini taşıyor. Kamu spotlarının o bildik kasvetli, sıkıcı ve
monoton havası yok reklamda. Aslında acıklı bir konusu olmasına rağmen,
stratejik olarak neşe ve umut aşılanmaya çalışılmış. Ajitasyondan tamamen
kaçılmış. Başroldeki küçük kız çocuğunun gülen gözleri ömre bedel. Yan
karakterler de hiç fena değil. Bir kamu spotunda görmeye alışkın olmadığımız
türden çekim açıları ve Pinhani’nin reklamın ruhuna oldukça uyan ‘İstanbul’da
Kimim Var’ şarkısı... Sıradan bir reklam için oldukça normal olabilecek bu
özellikleri bir kamu spotunda görünce şaşırıyoruz tabi ki.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Ümit edelim ki, benzerlerinden farklılaşan bu kamu spotu bir
milat olsun. Artık ortalama bir reklamın sahip olması gereken özellikler her kamu spotunda görülsün. Çok
ulvi amaçlara hizmet eden bu reklamlara en azından bir deterjan reklamı kadar
özen gösterilsin. </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dyT8jjcgNFHl_2iNTSJeb-v2yw9GmzAGURTxljVZaIfBWbE8oA_eKouGkUF7BZLXmh1Jg3Y0_GMvPUG1EoQkg' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-71325284525497460342013-08-05T11:04:00.002-07:002013-08-05T11:05:21.842-07:00Zirvedeki Yalnızlığın Yarattığı Şımarıklık: Uludağ Limonata<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Yıllar önce, “ev yapımı tadında” limonatayı şişeleyip raflara koyan Uludağ, yakaladığı pazarlama başarısıyla ne kadar övünse azdır. Ardından gelen Doğanay, Cappy, Aroma, Chat, Dimes, Ersu, Pınar, Tamek, Ülker ve Netto gibi markalara öncü oldular ve pazar liderliğini bırakmadılar. Jenerik marka olamadılar belki ama limonata denince akla ilk gelen marka olmayı hep başardılar. </span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Son reklam kampanyalarını gördükten sonra markanın içine düştüğü durumu zirvedeki yalnızlığın yarattığı şımarıklık olarak özetleyebiliriz. 15’er saniyelik spotlardan oluşan reklam serisinde her yemeğin yanında Uludağ limonata içebileceğimiz mesajı veriliyor. Her yemeğin yanında dedim diye abarttığımı düşünmeyin. Gerçekten her yemeğin yanında! Kebabın, mangalın, hamsinin, dönerin, ciğerin, börülcenin vs. Konumlandırmalarına öyle güveniyorlar ki sloganlarını da <b>“Her bi’şeyin yanında”</b> olarak belirlemişler.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Limonata, düğün pastasının yanında süper gider. Kek ve kurabiyenin yanında enfes olur. Yaz sıcağında serinlemek için birebirdir. Ürünün kullanım alanı apaçık belliyken markaya inanılmaz bir özgüven gelmiş. Sıfırdan bir konumlandırma yaratmak istemişler. Ama olmamış. En basitinden bir tüketici olarak söylüyorum bunu. Geçenlerde market dolabında Uludağ Limonata görünce yüzümün ekşidiğini farkettim. Sebebi işte bu yeni konumlandırma. Ciğer ve limonata, börülce ve limonata, döner ve limonata… Hayali bile hoş değil sanki. Bende mi bir abukluk var acaba diye çevremde de ufak çaplı bir araştırma yaptım. Herkesin yüzü ekşiyor. Koskoca marka; hiç mi tadım testi yapmamış, hiç mi focus grup yapmamış anlamak mümkün değil.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"> Yıllar önce Sütaş, ayranı yeniden konumlandırmaya çalışmıştı. Buna göre, sadece yemeklerin yanında içilen bir içecek olarak bilinen ayranı sade olarak özellikle yaz sıcaklarında tüketmeleri için tüketici teşvik edildi. Bu bence bir miktar mantıklı bir konumlandırmaydı. Fakat pek başarılı oldu diyemeyiz. Uludağ Limonata o kadar bile başarılı olamayacak. Fakat başarılı olmaması markanın pazar payını da düşürmeyecek. Pazarda her şey eski tas eski hamam olacak. Olan çarçur edilen reklam bütçesine olacak. Tek kazanan reklam ajansı olacak. Bence…</span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/UvrbEEfeTo8?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/IWTWIqr1PzQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://img.youtube.com/vi/kJ_aaNqGcz0/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://youtube.googleapis.com/v/kJ_aaNqGcz0&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://youtube.googleapis.com/v/kJ_aaNqGcz0&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/BhE42349wg8?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-18079080881195291082013-07-27T08:52:00.001-07:002013-07-27T08:52:28.553-07:00Online ve Offline’ın Mutlu Birlikteliği!<div>
<br /></div>
İnternet teknolojisinin tüketim çılgınlığını arttırmasına en çok fayda sağlayan unsurlardan biri hiç kuşkusuz online alışveriş siteleri oldu. Son yıllarda ülkemizde de sayıları ve nitelikleri hızla artan online alışveriş siteleri zaman darlığından, mağazaların pahalılığından şikayet eden 21. Yüzyıl tüketicisinin sanal mabedi konumunda.<br /><br /> Online alışverişin sunduğu pratiklik, bol seçenek gibi tüm avantajlar karşısında hala ikna olamayan, ürünü mağazada deneyerek satın almayı seven tüketicileri de kaybetmek istemeyen ABD’nin en ünlü alışveriş sitelerinden Warby-Parker ve Bonobos ilk ‘örnek mağaza’larını açarak tüketiciyle fiziksel bağlarını daha da kuvvetlendirme yolunu seçmişler.<br /><br /> Warby Parker, bir süre önce uygulamaya soktuğu ve ürünleri evde deneme imkanı sunan ‘home try-on’ sistemine olan aşırı talep karşısında ‘örnek mağaza’ açma kararı almış. Ürün ve kullanıcıyı bir araya getiren deneme sürecini hayata geçirmeyi planlayarak New York ve Boston’da offline mağazalar açan markanın gördüğü ilgi oldukça yoğun…<div>
<br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzZVxv511MVwsqhg3HpxGQF6TXVKSLpId4UXps2M9EQtwdqspjGU1EqII9bZrsC_qpRqybHsTIbnuuMSPQfqZWsFi7AK7X7eU8PIMULZbD729L8KHLONY6q6D-bRzOY5UF4sF7jTeIytbh/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzZVxv511MVwsqhg3HpxGQF6TXVKSLpId4UXps2M9EQtwdqspjGU1EqII9bZrsC_qpRqybHsTIbnuuMSPQfqZWsFi7AK7X7eU8PIMULZbD729L8KHLONY6q6D-bRzOY5UF4sF7jTeIytbh/s1600/images.jpg" /></a></div>
<div>
<br /> Bu sistemde hem online hem de offline alışverişin nimetlerini bir arada bulmak mümkün. Şöyle ki; bir online alışveriş sitesinin offline mağazasına giden müşteri, satın almayı düşündüğü ürünü burada fiziksel olarak deneyimleyebiliyor. Eğer satın almaya karar verirse vereceği sipariş doğrultusunda ürün evine/işyerine ulaştırılıyor. Böylece alışverişte torba taşıma derdi de son bulmuş oluyor. <br /><br /> <b>Türkiye’de Durum Nasıl? </b><br /><br /> Daybuyday.com ilk örnek mağazasını Ağustos ayında Şişli Trump Towers’ta açacak. Hepsiburada, Markafoni ve 1V1Y yöneticileri ise böyle bir uygulamaya geçmeyeceklerini belirtmişler. Çeşitli teknolojiler kullanarak ürünleri üzerlerinde denemeye yarayan ‘augmented reality’ (artırılmış gerçeklik) bence artık online alışveriş sitelerine yetmeyecek. Daybuyday’in açacağı ilk mağazada başaralı olup olmayacağı Türkiye’deki online alışveriş sektörünün kaderini değiştirebilir. Eğer Daybuyday başarılı olursa şu anda ‘örnek mağaza’ uygulamasına soğuk bakan birçok markanın tabelasını çok değil birkaç yıl içinde AVM’lerde görebiliriz.</div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU_V0nhsEMyfN23XhVLg3cpRIPS_EBKyhLkUzZnobjonURVbHvYhCi1U3eDYR6jM0JVgIDEQvXis68DlSHBtTqPCBXeX8JjTcueXAsNSu8IKynJ-tuJKWwKryL-JVBzl7k3BDsmE5lxIhX/s1600/faceAvatar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU_V0nhsEMyfN23XhVLg3cpRIPS_EBKyhLkUzZnobjonURVbHvYhCi1U3eDYR6jM0JVgIDEQvXis68DlSHBtTqPCBXeX8JjTcueXAsNSu8IKynJ-tuJKWwKryL-JVBzl7k3BDsmE5lxIhX/s320/faceAvatar.jpg" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-48682265100504627332013-07-16T01:58:00.004-07:002013-07-16T12:56:58.933-07:00PEYNİRDE LOVEMARK OLMAK<br />
Yıllardır gelişimini takip ettiğim Ekici, sessiz ve derinden ilerleyerek tüketicinin gönlünde taht kurmuş durumda. 55 senedir sadece peynircilik yapıyor olmaları ve lokum kıvamındaki peynirlerinin şöhretinin kuruldukları şehir olan Antalya’nın sınırlarını aşmasından aldıkları cesaretle tüm Türkiye tarafından tanınmak ve gerçek bir marka olmak istediler. Güven Borça önderliğindeki Markam ekibi tarafından tasarlanan <b>“Ekici; Peynirdir işi”</b> konumlandırması nokta atışıydı. Bir yanda salamdan, sucuğa, köfteden, süte kadar geniş bir yelpazede ürünler sunan Pınar, diğer yanda daha çok süt ve yoğurduyla ön planda olan Sütaş varken Ekici <b>“biz sadece peynir yapıyoruz, onu da hakkıyla yapıyoruz”</b> dedi. Öyle ki, yaratıcı reklamlar yapma gereği bile duymadılar. Ekici peynirlerinin lezzeti kulaktan kulağa yayıldı. Lokum kıvamında beyaz peynirlerin görüldüğü 10 saniyelik reklamlar, tıkır tıkır işleyen dağıtım ağıyla birleşince marka pazarda oldukça sağlam bir yer edindi.<br />
<br />
Bugünlerde harika bir reklamla karşımızda Ekici. Reklamın başrollerinde daima doğruyu söyleyenler var: çocuklar! Ekici peynirlerin ilk lokmasını ağzına atan çocukların mimiklerini gördüğümüz reklam çok sempatik. Belki cast seçimi daha özenli olabilirdi dedirmiyor değil. Tabi ki her çocuk tatlı ve sevimlidir. Belli ki bu gerçeğe güvenilmiş fakat önümüzde bir Beko bebeği gerçeği varken çok tatmin etmiyor açıkçası.<br />
<br />
<div>
Damaklarımızda şahane tatlar bırakan peynirlerin tadının bozulmaması durumunda markanın yolunun çok açık olduğunu düşünüyorum. Peynirin ‘Nutella’sı olabilirler. Ben dahil bir çok kişinin müptelası olduğu lezzetiyle Ekici Peynir, bu tonda iletişim kampanyalarıyla desteklenmesi halinde gerçek bir lovemark olur.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="270" src="//www.youtube.com/embed/wy2rMZ0ohoY" width="480"></iframe><br />
<br />
<br />
<br />Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-10980450827932362182013-07-09T12:47:00.004-07:002013-07-09T12:47:52.585-07:00TÜRKİYE ‘COLA’SINI SEÇİYOR!<br /><br /> Ramazan ayı, her yıl reklam dünyasında ayrı bir heyecan yaratır. Tıpkı yılbaşı, anneler-babalar günü ve sevgililer gününde olduğu gibi. Bu yıl da özellikle yiyecek içecek markaları “iftar sofranıza bizi de alın” telaşı içinde reklamlarını kuşaklara yerleştirdi. Yine benzerlerinden sıyrılıp, kendini seyrettiren en güzel Ramazan reklamı Coca Cola’nınki oldu. Markanın Vietnam imzası taşıyan ‘kavuşma’ temalı reklam filminde hikâye, tatlı bir hazırlık telaşı ile başlıyor. Ardından davulcular çok özledikleri davullarına, sıcacık pideler sahiplerine, Karagöz de kadim dostu Hacivat’a kavuşurken görülüyor. Film, herkesi ‘özledikleri her şey etrafında’ buluşturan büyük bir iftar sofrası ile sonlanıyor. <div>
<br /></div>
<div>
<div>
Coca Cola’nın ‘think global, act local’ vizyonuyla birebir örtüşen reklam, yıllardır tartışılan Coca Cola’nın iftar sofralarının vazgeçilmezi haline gelmesi üzerindeki tartışmaları da alevlendireceğe benziyor. Emperyalizmin amiral gemisi, nasıl olur da İslam ritüelleriyle bu kadar iç içe geçer? Cevabı doğru konumlandırmasında gizli. Yereli hiçbir zaman ihmal etmemek ama uluslararası olduğunu da asla unutturmamak. Bu konumlandırma tüm İslam ülkelerinde Coca Cola’nın sağladığı tartışmasız başarının kilit taşı.<br /><br /> Uzun yıllar önce Ülker grubu tarafından Coca Cola’ya rakip olarak piyasaya sürülen Cola Turca ise beklenen başarıyı hiçbir zaman gösteremedi. Hem pazar payı, hem de algı anlamında… Şahsen yaklaşık 10 yıldır Cola turca içtiğimi hatırlamıyorum bile. Markanın yaşadığı dağıtım sorunları da cabası. Raflarda rastlanılmıyor bile. Muhafazakar kesimin bir şekilde ısrarla bulup tüketmesi Cola Turca için yeterli olmamalı. Onlar da böyle düşünüyor olacak ki Grey İstanbul tarafından hazırlanan Ramazan reklamlarını yayınladılar. Cola Turka'nın yeni reklam filminde 'Türkiye’nin kolası'nın hikayesi Türkiye’de gelenekler ve göreneklerle hep birlikte yaşam felsefesi üzerinden anlatılıyor. Eski Cola Turka reklamlarından kesitlerin kullanıldığı reklam filminde ayrıca Sezen Aksu’nun 'Olmaz Olsun' şarkısı kullanılıyor. Coca Cola reklamının yanında oldukça sönük kaldığını düşündüğüm reklam Cola Turca’nın kıpırdanmasını sağlayacak mı. Gelişmeleri hep beraber takip edeceğiz…</div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/bW-eNsJGDRI?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div>
<br /><br /> </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-88223043222007608282013-06-15T08:52:00.006-07:002013-06-15T08:53:30.239-07:00MARKALARIN GEZİYLE İMTİHANI<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /><br /> Gezi Parkı direnişi ağaçları koruma amacıyla başlayan bir eylem olmanın çok ötesine geçmiş durumda. İktidara karşı gelişen tepkinin bir aracı haline gelmesi direnişin çok farklı bir boyuta taşındığının kanıtı. Bu durum çok değişik yan olgular da üretmekte. Bunlardan biri de direniş-iktidar çarpışmasının markalara yansıması… İşte o yansımalardan bazıları:<br /><br /> <b> NTV:</b> Olayların en şiddetli yaşandığı ilk günlerde neredeyse hiç yayın yapmayan ana akım medyanın bayrak taşıyanı konumundaydı. Kendisinden kat be kat yandaş yayın yapan Habertürk’ten bile daha fazla tepki çekmesinin nedeni NTV’yi Türkiye’nin en kaliteli haber kanalı olmaktan çıkaran hükümet yanlısı yayınları hiç kuşkusuz. Kanalın önünde toplanan binlerce beyaz yakalı eylemci ellerinde <b>“Oğuz AKsever”</b> gibi pankartlarla eylem yaptılar. Doğuş Yayın Grubu CEO’su Cem Aydın hata yaptıklarını kabul etti ama bu onu tatmin etmemiş olacak ki sonunda istifa etti. Geçtiğimiz gün BBC yayınını sansürleyen NTV gerekli cevabı bu kez halktan değil ortağı BBC’den aldı: <b>“Ortaklık askıya alınmıştır.”</b></span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><br /></b> <b>CNN TÜRK:</b> İstanbul’un orta yerinde adeta kıyamet koparken penguen belgeseli yayınlaması çok tepki çekti. Öyle ki bir CNN International muhabiri bu yüzden utandığını belirten bir tweet attı. Sosyal medyada CNN International’ın CNN TURK ile olan ortaklığını bitirmesi yönünde imza kampanyaları oluşturuldu. Sonradan bu durum çok tatlı bir mizah unsuruna dönüştü dönüşmesine ama CNN International’ın Christian Amanpour ile saatlerce yaptığı yayınlar da düşünülürse bu olay CNN TURK tarihine bir kara leke olarak geçecek.<br /><br /> <b> Garanti Bankası:</b> Ferit Şahenk’in amiral gemisi de eleştirilerden nasibini büyük ölçüde aldı. Bir çok insan bankadan parasını çekmeye ve kartını iptal etmeye başladı. Bankanın borsadaki hissesi düştü. Bunun üzerine kendini protestocuların ortasına atan Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen,<b> “Ben de çapulcuyum”</b> demek zorunda kaldı. Bu cümle belki çapulcuları biraz yatıştırdı ama Başbakan’ı çok kızdırdı. Başbakan Erdoğan Pursaklar mitinginde açık açık Garanti Bankasını hedef aldı ve <b>“Devlet bankaları varken paranızı özel bankalara yatırmayın” </b>dedi.<br /><br /> <b>Koç Grubu:</b> Olayların başladığı ilk günlerde Koç Üniversitesi Rektörü Umran S. İnan’ın öğrencilere attığı mail Başbakan’ı küplere bindirdi. Fatih Altaylı’nın konuğu olduğu Teke Tek programında bu mail’den bahseden Erdoğan, Koç Üniversitesi Kampüsü yapılırken kesilen ağaçlara da değinerek,<b> “Şu an onlar bizim kiracımız. Durumu bir daha değerlendireceğiz”</b> dedi. Sadece Koç Üniversitesi değil Taksim çatışmalarında yaralılara kapılarını açan Divan Oteli de kızdırmıştı belli ki Başbakan’ı. Koç Grubuna ait olan bu otel yaralılara yaptığı yardımlar sonrasında artık bazılarının gözünde 5 yıldızlı değil ay yıldızlı!<br /><br /> <b>Starbucks: </b>Önce Bebek şubelerindeki gizli kamera skandalı şimdi de Gezi direnişinde yaralananlara kapılarını açmayan İstiklal Şubesi. Onlar için gerçekten çok talihsiz bir dönem yaşanıyor. Starbucks bardağını artık gazete kağıdına sararak içenler varmış duyduğuma göre!<br /><br /> <b>Nusret: </b>Garibim belli ki sadece etiyle gündeme gelmek istiyor ama ortağı Ferit Şahenk buna mani oluyor! Yine de süreç boyunca en tatlı protesto Etiler’den komşusu TBWA/İstanbul tarafından Nusret’e yapıldı. Kapısında mangal yakıldı ve <b>“Mangala gel Ferit”</b> sloganları atıldı. Ayrıca bkz: <b>#direnantrikot</b><br /><br /> <b>TTNET: </b>Olayların en sıcak günlerinde interneti yavaşlatmaları var olan imajının üzerine tüy dikti!<br /><br /> <b> Kızılkayalar:</b> Taksim’in en bilinen ticari işletmelerinden olan Kızılkayalar Hamburger’in ortaklarından olan Servet Kızılkaya’nın sosyal medyada gezi direnişini eleştiren mesajlar yayınlaması kendi başını yaktı. Koca koca markaların yapamadığı kadar sağduyulu bir kriz iletişimi gerçekleştiren Kızılkayalar yaptığı basın açıklamasıyla özür dileyerek derhal bu duruma sebep olan Servet Kızılkaya’yı ortaklıktan çıkardıklarını açıkladı.<br /><br /> Örnekler çoğaltılabilir. İşin özü, gezi direnişi tıpkı iktidar gibi markaları da hazırlıksız yakaladı. Bir çoğu krizi iyi yönetemedi. Kısa vadede az veya çok yara aldılar ancak onları asıl bekleyen tehlike orta ve uzun vadede alacakları yaralar. İktidar ile müşteri kitlesinin arasında sıkışmak herhalde bir markanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biridir. Anlaşılan yakın gelecekte bizim PR’cılara çok iş düşecek.</span>Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7658814529024021552.post-40266841991746798942013-06-06T10:22:00.001-07:002013-06-06T10:23:56.401-07:00#direnantrikot<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /> Toplum olarak inanılmaz günlerden geçiyoruz. Gezi Parkı direnişi, bir günde tüm yurda yayılan haklı bir eylem olarak tarihe geçecek. Direnişin başladığı günden itibaren olayları görmezden gelen ana akım medya kim ne derse desin bu işten çok zararlı çıkacak. Polisin şafak operasyonuyla Gezi parkını basıp, çadırları yakarak, insanlara biber gazı sıkmasının ardından tüm yurda dalga dalga yayılan direniş hareketini ana akım medya görmezden geldi. Hem de ne görmezden gelmek. İstanbul’un göbeğinde son yılların en büyük çatışması yaşanırken bizler bu olayı Norveç televizyonunun canlı yayınından takip ettik. Bu sırada CNN TÜRK’te penguen belgeseli yayınlanıyordu. Sabah uyanınca yapılacak işlerin sıralaması değişti. Önce Twitter’a bakmak, ardından BBC,Al Jazeera ve CNN International’ı açmak, The Guardian, New York Times okumak… Bahaneyle İngilizce pratiğimiz arttı.<br /><br /> Pazar günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Show Tv, Habertürk ortak yayınında Fatih Altaylı’nın sorularını yanıtladı. Anladık ki Başbakan kanallardan reklamlarını çeken aracı kurumlara (Medya planlama ajanslarını kastetti sanırım) kızgındı. O kurumları tespit ettiklerini ve bu yaptıklarının bedelini ağır ödeyeceklerini söyledi.<br /><br /> Ertesi gün aracı kurumlar yerine doğrudan reklamlarını çeken firmaları hedef aldı. <b>“Bugüne kadar bizim sayemizde buralara geldiler. Bu ne nankörlük.” </b>demeye getirdi. <b>”Reklam iptali ideolojik ambargodur”</b> diye de ekledi. Başbakan’a göre firmalar reklam verme konusunda özgür değiller. Başbakan’ın bu açıklamalarına en net cevap Reklamcılar Derneği Genel Müdürü Ayşegül Molu’dan geldi: <i>“Reklam satış amaçlı bir ticari faaliyettir. Reklam toplumsal huzursuzluk karşısında, bırakın işe yaramak, ters tepen bir silah haline gelir. Markalar toplumsal duyarlılıklara sırt dönemez, rol çalamaz. Bu iletişimin evrensel doğrusu, a-b-c’sidir. Küresel markaların irrasyonel yatırım yapacaklarını, önemsedikleri bir pazar olan Türkiye’de varlıklarını tehlikeye atacak bir tutumda olacaklarını hiç sanmam. Medya, etkinlik gibi tüm faaliyetler bu nedenle, şimdilik, yavaşlamakta…”</i><br /><br /> Taraf Gazetesi’nden Oğuz Karamuk ise <b>“Millet can derdindeyken reklam yapmak etik değildir”</b> derken Reklamcılık Vakfı Başkanı Haluk Sicimoğlu tepkisini Twitter’da dile getirdi. Takip edebildiğim kadarıyla hemen hemen tüm reklamcılar yine Twitter üzerinden Başbakan’a tepkili mesajlar verdiler. Haftasonu Akaretler’de yaşanan çatışmalar sırasında yaralanan direnişçiler için Alametifarika kapılarını açtı. Pazartesi sabahı Maslak’taki Doğuş Power Center’ın önünde NTV’yi ve Doğuş Grubunu protesto etmek için biriken kalabalıkta azımsanmayacak kadar reklamcı vardı.<br /><br /> Reklamcı yaratıcılığına en yakışan etkinlik ise TBWA çalışanları tarafından yapıldı. Doğuş Grubuna ait olan Nusr-et Steakhouse’ın önünde toplanan ajans çalışanları tepki amacıyla mangal yaktılar. Doğuş Grup Başkanına “Mangala gel Ferit” diye seslenen ajans çalışanları etkinliklerini sosyal medyada <b>#direnantrikot </b>etiketiyle paylaştı.<br /><br /> Başbakan’ın tehditlerine karşı reklam camiasının aldığı tavır beni mutlu etti ve gururlandırdı. Yıllardır reklamcılar için söylenen kapitalist, jakoben, paragöz gibi yaftalar da böylece bir kez daha gözden geçirilecek. Demek ki her şey para, sermaye değilmiş demokrasi ve özgürlükten güzeli yokmuş!</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /><br /> </span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvEPiX-2s0VYoVrAoIFM9YaVEK4rLNc3rfcLICZ6uz9pWOhh2_wkT2nxqqL_GBDMZDfNESyDypbxD9f-YTE2M13tS32wPO0GMsKMlkxazP9g8ENPxOyUsPa3WMmzxyuYqIKtua-8mNnhuI/s1600/350_08225.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="248" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvEPiX-2s0VYoVrAoIFM9YaVEK4rLNc3rfcLICZ6uz9pWOhh2_wkT2nxqqL_GBDMZDfNESyDypbxD9f-YTE2M13tS32wPO0GMsKMlkxazP9g8ENPxOyUsPa3WMmzxyuYqIKtua-8mNnhuI/s320/350_08225.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Fırat İncehttp://www.blogger.com/profile/00235335888223865426noreply@blogger.com0